Pazartesi, Mayıs 31, 2010

ÇEKİŞME


Havalar sıcacık oldukça benim de tatil havasına girmem engellenemez bir hal aldı.. Bu kadar 'havaya girmişken' ara sıra havanın kararması bile içimdeki ''yaz geldiii'' diye bağıran kızı susturamıyor hiç...

Bu haftasonu için aklımda 'ferahlamaya', ''bacak uzatmaya'', ''deniz kokusu duymaya'', ''arkadaş sohbeti eşliğinde koliler arasında kaybolmaya'' dair istekler uçuş uçuştu...Ve tabi ne oldu...Evdeydik...Misafirlerimiz vardı bu hafta sonu hem de sevilen misafirlerden, güzel de vakit geçti ...ama 'nasıl yorulduğumu' nasıl tarif edebilirim, nasıl empati yapmanızı sağlayabilirim hiç bilmiyorum...

Bol bebekli, ağlamalı, mamalı püreli...bir haftasonu oldu!

Ece Defne'nin kuzeniydi misafirimiz, birlikte gene çok tatlılardı . Her karşılaşmalarında fark ediyoruz onlarda ki değişimi...

Bu sefer ilk kez elinden oyuncağı alındı bizim kuzunun:) Ne yapacağını merakla izledim tabi...Önce sesini çıkarmadan Erkut'u izledi... Bir Erkut'a bir oyuncağa bakıyor bizimki...Erkut bir güzel oynadı oyuncakla, evirdi çevirdi...Bizimkinin gözhapsinde hala oyuncak... Sonra Erkut oyuncağı yanına bıraktı ve anında bizim kuzu bir omuzla süper bir dönüşle geri aldı oyuncağını:) İzlemesi de pek keyifliydi!

yani işte aynen şöyle:
Ve bir ikincisinde yani tekrar elinden almaya çalıştığında da vermedi:))
Defne'nin bir kitabının kapağı da çekiştire çekiştire ellerinde kaldı! Zavallı kitabı ikisi de bırakmaya yanaşmadı çünkü ve mutlu son! Zaten Defne bu aralar kağıt peçete yırtmayı da pek seviyor, yırtılınca kıkırdıyor hemen, ne varsa:)
. . .

yani aslında hafta içi gibiydi:)

. . .

Sevdiceğimin geleceği tarih bugün belli oldu! Umduğumdan fazla var ama güneşli havanın etkisi sanırım gözümde büyütmüyorum pek. Öğrenciyken de okulun kapanması yakınmış gibi gelirdi bahar aylarında... Telaşım başladı gene... Mutlu telaşım, Mesut telaşım !!!

Cuma, Mayıs 21, 2010

Ben Özlemedim ki Seni Kedi Özledi..


çok özledim gene, hem de çok!!!

öyle inkar etmekle yok 'kedi özledi' demekle olsa keşke!!! hem o zaman sevimli de olurdu.

sevgilimin her gidişinin ardından hep şöyle olur; zaman geçer geçer geçer, sonra bir an da bişey olur içimde ve 'uyan artık' mı der 'yalnızsın' mı der... hani telefonun şarjı azalınca gıcık bir ses öter durur ya...işte o beynimin içindeki ses de başlar bilmiş bilmiş ötmeye...

e biraz 'oyalan', 'düşünmemeye çalış' bir yere kadar, bir süre sonra sabretmenin de miadı doluyor...

gene bitiyor pilim dedim, 'dayan' dedi bana

huysuzluk yapmaya başladım gene dedim

'aşkım daha bir aydan çok var kavuşmaya 'huysuzluk' için erken' dedi...


'ece defne'de beni oyalayamıyor artık dedim' konu hoooooppp tatile geldi.....


biliyor tatil yeri arayışı, hayaller kurması, planlar yapması oyalar, bir süre daha şarj eder beni

'aaa cidden ya nereye gitsek ki' dedim (görüldüğü gibi ikna edilmem pek kolay:)

aslında istikametimiz belliydi:) zaten KAŞ komple bizim yazlık sayılır, ilk aklımıza gelen yerdir, diğer beldelerden sıkıldığımızda, gidecek yer bulamayıp kararsızlık yaşadığımızda sanki yaratıcı bir fikirmiş gibi 'KAŞ'a gidelimmm' deriz.

seviyorum orayı, anlat anlat bitmeyen anılarla dolu ve o kadar çok gezdik ki bilmediğimiz yeri yok desem şımarıklık etmiş olmam, artık 'amaaaann biliyoruz ya orayııııı' deyip hiç gezmeden, tüm günü şezlongta kitap okuyup gazete karıştırıp tembellik etmekle geçirdiğimizi bilirim yani...

gene yaratıcılığımızı kullanıp Kaş'da takıldık kaldık gene:)


ama artık biz üçlü bir ekibiz, bize kumsallı bi plaj gerek, şöyle kovamızla tırmığımızla oyun oynayabilelim...ece defne'de keyif alsın! aklımdaydı tee ne zamandan beri, Kaş'da kumsalı olan bi yer duymuştum clementine'den, bugün aradım orayı, dedikleri gibi bebek yatağını ayarlarlarsa bu yaz gene yazlıktayız:)

...

konu bu değildi tabi...
yani şunu demek istiyorum, tatil mevzusunu da tükettim...
nasıl bastırırım özlemimi ben şimdi? neyle kandırırım kendimi? bir konu bir heyecan herhangi bi uğraşı...insanın kendisini kandırması öyle kolay da olmuyor...

aslında en iyisi , biraz konsantre olayım sonra iş görüşmelerine başlamanın zamanı gibi !
di mi kedicik?:)

Perşembe, Mayıs 20, 2010

Küçük Şeyler...

hiç zor değil aslında insanı mutlu etmek...
öyle harikalar da yaratmaya gerek yok...küçük şeyler!

pc de yüzlerce fotoğrafı var Ece Defnenin, ama bir tanesini bile tabettirmemiştim. içlerinden en cicilerini seçtim annaneye babanneye ve nineye bir güzel albüm hazırladım. eskiden hep yaptığımız gibi. şimdi dijitale geçince çek çek ortada fotoğraf yok. e tontini 7 aylık oldu artık üşengeçliği bir kenara bırakma vakti geçiyor bile:) fotoğrafları bir bir yerleştirdim albüme, kargo da şimdi...bu bile nasıl da yetti mutlu etmeye, yüzleri güldürmeye!



...





Ece Defne'm öyle hızlı büyüyor ki farkına vardığım anlar da heyecanlanıyorum; ne zamandır dönebiliyor mesela, istediği yere döne döne gitmesi için bir şeyi gözüne kestirmesi yetiyor, sonra bi bakmışsın Defne sehpanın örtsünü çekiştiriyor (şu sıralar ki hedefi:) onu izlemeye bayılıyorum artık aksiyonlu olsa da... oyun oynarken, dinlerken, mimikleri incelerken gözlerinin içi pırıl pırıl!

hem arkadaşları bile var benim kuzumun:)) bahçede oynayan çocukları izlemeye bayılıyor, hani çocukların 'en küçüğe' olan ilgileri vardır ya, hemen Defneee diye koşup geliyorlar nasıl hoşuma gidiyor...bizim miniş duramıyor yerinde, başlıyor harekelenmeye, bıraksam gidecek sanki !

...


o küçük arkadaşları bahçeye fidan diktiler geçenlerde,
e biz de katıldık çevreci miniklere! hem de 'defne fidanı' dikerek...

bu da sertifikası ece defne'nin !!!:))

Perşembe, Mayıs 13, 2010

Derin Bir Nefes Veriyorum Ama Bu Defa Huzurlu !

bittiii...aman ne hafifim, ne huzurluyum! insanın 'önünü görebilmesi' ne güzel bir hismiş hatırladım yeniden.

bir bebek nasıl özlenirmiş, sesinin duymak nasıl da yetermiş gözleri bulutlandırmaya...gözlerimde tüttü Defne! ara da telefonda cıvıltılarını duydukça kalbim cızz etti! hem de gerçekten, öyle mecaz yapmıyorum, basbayağı kalbime dokundu birşeyler cızz diye...

bu sabah evime geldiğimde Defne'm bahçedeydi hava almak için, beni gördüğünde önce gözlerime kitlendi sonra kıpır kıpır kollar bacaklar durmadı 'kucak da kucak' diye...hemen alamadım tabi, hastaneden çıktım diye. duş alana kadar nasıl geçti o dakikalar hiç anlamadım...

dramatize etmek değil amacım öyle korkuyordum ki ağlayarak girdim ameliyathaneye, orada kendimi yalnız hissettiğimi hatırlıyorum nedense, hatta ağlayarak narkoz aldım ama şimdi çok daha iyiyim, gayet başarılı ve sorunsuz geçmiş ameliyat, doktorlar da artık nasıl korkuttuysam inanılmaz itinalı yaklaştılar:) (cerrahpaşa)doktorları zaten iyi ve güvenilirdi ama hastane ve personel de hiç beklemediğim kadar iyilerdi. çok korkuyordum ama geçti işte, çoktan geride kaldı...

şimdi sırada bünyeyi toparlamak var; kendi kendime öyle sıkıntı ve takıntı yapmıştım ki olan Defnenin sütüne oldu, umarım toparlayabilirim, umarım geç değildir...

Pazar, Mayıs 09, 2010

Bir Anneler Günü...Hem İlk Hem Güneşli!


Benim ilk 'anneler günü'm. Sabah gözümü açtığımda annanesinin desteğiyle üzerime tırmanmış, gene çok tatlı bir gülümseme yerleştirmiş yüzüne, cin cin muzur bakışlar, sabah sabah üstelik! ki ben çok aksiyimdir sabahları, öyle güne neşeli başlayanlardan değilim ama  Defneciği görünce böyle... gülümseyebiliyorum artık...

her annenin başına gelmez, ilk anneler gününde çocuğunun elinden tutup sınava gitmek ! benim tatlı kuzum beni sınava (ales) götürdü bir güzel, bekledi çıkışımı... ben de böylelikle kurtuldum şu sınav gerginliğinden. zaten çıkışta öss'den kurtulmuş öğrenciler gibi hafiftim. Tembellik ederken vicdan yapmama gerek yok artık:) e tabi umuyorum ki işe yarar bu ales! iyi geçmiş olması da önemli yaniii...

hani şu klişe cümle var ya 'hediyelerin en güzeli sensin ', hep der annelerimiz. doğruymuş ama, hediyelerin en güzeliymiş insanın çocuğu... sınavdan sonra iki anne bir bebe bir güzel gezindik.
Tabi bilen bilir gezinmek öyle kolay değil bebiş ile. maması çorbası meyvesi çişi kakası... bitmediği için kolay değil. hatta dışarı çıkmadan önce ki çanta hazırlığı sınav gerginliği gibi birşey yaratıyor bende. Neyse ki annem var yanımda, o olmasa ben kesin çuvallardım her seferinde. Hemen hemen herşeyi annem yapıyor desem abartmış olmam, ben mi? ben daha çok sevme ve oyun kısmıyla ilgileniyorum, yani sevgilinin kendisi için söylediği gibi 'eğlence adamı' oluyorum:) (tabi sevgili ve Defne ile üçümüz olunca her mühim iş başa düşüyor!) bu şımarıklığı başka kime yapabilirim ki?... ödeyemem ki annemin hakkını!
bunlar da annemin defne için ektiği çilekler, kıpkırmızılar...


işte pek bir güzel güneşli gündü... Umuyorum herkesin keyifli geçmiştir. Tabi ne zaman güzel bir gün geçirsem fotoğraf makinem olmaz yanımda, dün de mesela sahildeydik ve gene çok güzel bir gündü ve tabi ki yoktu makinem yanımda, yoksa istemezmiyim pamuk şekeri yerken bi foto çekilmeyi:) nasıl özlemişim pamuk şekerini. ama tabi bizim azmanlar yerken pamuk şekerlerini gözümümün önünde ne kareler uçuştu!!!

bu arada söylemeden geçmeyeyim ales te ki sorular arasında lost'dan ve susam sokağından sorular vardı:) pek bir hoşuma gitti, sanırım biraz da bu mayışıklık yarattı bende. sınavda karar verdim 'evet ya son sezonu izlemeye başlamalıyım artık', bir de paragrafta ki yazar gibi ben de çok merak ettim edi ile büdü ne oldular 'çoluk çocuğa karışmışlar mıdır? kurabiye canavarının göbeği çıkmış mıdır bunca yıl sonra diye:)

ve sonunda geldi çattı yarın yatıyorum hastaneye... Salı günü ameliyat olacağım. şimdi bu bir kaç gün Defne ne hissedecek ben olmayınca, onun telaşındayım. Umarım 3 günden çok sürmez... ve umarım ki daha sağlıklı, sorunsuz bir şekilde dönerim...

sevgiler herkese
en içteninden

Salı, Mayıs 04, 2010

GÜZEL HABER

kendimi üzecek birşey buluyormuşum hep! doğru hakkaten, neden böyleyim ki acaba. başımdan eninde sonunda geçecek operasyonun zamanı belli oldu bugün. haftaya salı kurtuluyormuşum! güzel habermiş! evet hakkaten öyle, planladığım gibi gidiyor ama ben haberi aldığımdan beri tuhafım gene...halbuki son vermiştim korkularıma , DÜNYANIN en iyi doktoruna güvenmem gerektiğini kazımıştım beynime. ve bu güne kadar hiç düşünmemiştim...gene başladı endişe! kronik demekki...

çok da üstünde durmak istemiyorum aslında, bu da bi geçse de kurtulsam:)

...



bu da annemin bana hediyesi...

bir defter, içinde bir çok ayrıntı içeren soruların olduğu...çocuğumuza bırakabileceğimiz kendimizi anlattığımız bir defter!


o kadar güzel ki, günlük hayatta gözden kaçırdığımız anlatmayı ya da paylaşmayı unuttuğumuz bir dolu şey var...mesela 'sabaha kadar ağladığın oldu mu' , 'babamla tanışmanızı anlat', 'ilk ay sence nasıl bir bebektim?' vb. sorular soruyor miniş, siz de soruların altında ki boş alana anlatmaya başlıyorsunuz... sorular anneyi çocucağa tam olarak tanıtacak (babalar için de var) onu anlatacak türden.

kendi çocukluğumu hatırladım defteri karıştırırken; annemle babama hep çocukluklarını gençliklerini anlattırırdım. kısaca anlatırlardı detay hatırlamazlardı nedense, bende hep ısrar ederdim 'ya anlattt' diye... eminim her çocuk da var ebeveynlerini daha daha (!)tanıma merakı.

ama tek sıkıntı (yukarıda dememişmiydim sıkıntı edecek şey bulurum diye:) defterin küçük olması:)
gerçekten(!), bir soruda onlarca şey geliyor insanın aklına, bırakılan alan da küçük mağlesef. bana şöyle bir metod defteri gibi bir şey gerekirdi aslında, aklıma gelen herbir anıyı bir güzel dökebileyim diye:)
kızım hikayelerimi ve düşüncelerimi bilsin istiyorum...ne güzel düşünmüş ne yaratıcı düşünmüş Prof. Keskin.