Pazar, Ağustos 29, 2010

Mutlu Son:)

Hep derdim ki 'ben her yerde yaşayabilirim'


öyle de gerçekten, zaten hatırı sayılır ispatlarımda var. Öyle kuru kuruya yaparım ederim diyenlerden değilim yani :P

Bir kaç yıl önce, sevgilimi yaban ellerde daha fazla yalnız bırakmamak için hiç bilmediğim bir şehre gitme cesaretini göstermiştim... sevdiceğim mecburdu oraya gitmeye, ben aşıktım:))


ve böylece bi iki sene yaşadım uzakta

Ama basbayağı bildiğin uzak... düşününce kendimi köşede ve yalnız hissederdim İstanbul'a göre:)) evet hislerimin en somut tanımı: köşede ve yalnız (haritada da köşedeydi:)

Gerçi sevgilimle yalnız olmak gerçekten harikaydı ama evimizden dışarı adım attığımızda yaşayıp gördüklerimizdi hikayemizin konusu!

Bir şehirde yalnız hissetmek oldukça tuhaf birşeydir, var mıdır aranızda bu duyguya tanıdık bilmiyorum ama sanki sevgiliyle ben bir yanda şehir ve tüm herkes diğer yandaydı:))



Öğrendim ki asıl önemli olan aidiyet hissedebilmekmiş... işte bu nedenle uyum sağlamayı reddetmiştim sanırım:) sevgilim benden daha sıcak olduğundan belki de, her uyum sağlama davranışı gösterdiğinde hep silkeledim onu hiç yorulmadan bıkmadan. Ödüm kopuyordu oraya alışmaktan...
neyse işte esti geçti ve mutlu son!

demiştim daha önce di mi umut etmeyi ihmal etmiyorum diye... azar azar gerçekleşiyor dileklerim farkındayım...

hala inanmakta güçlük çekiyorum, dostlarımla bile paylaşmaya cesaret edemedim belki kesin değildir diye, sanki sevincim kursağımda kalacak sanıp korkuyorum. emin olmayı bekliyorum. İmzalara rağmen:)

(zaten ben huy edindim korku üretme konusunda yok üstüme:)

*

Her seferinde ayaklarıma dolanan, hiç ama hiç aidiyet hissedemediğim şehirden TAMAMEN kurtuldum. Tatlı kuzumun uğuruyla İstanbuluma gelmek bir adımdı zaten ama şimdi tamamen diyebiliyorum:))
kalbimin sahibi temelli gelince yurtdışından, Ankaralıyız!!!

defalarca gördüm, severim ben Ankarayı...

yaşarım orda:))

Cumartesi, Ağustos 28, 2010

Acele Etmesen mi ki Acaba?


                         Her ne kadar heyecanlandırsa da beni
diyorum içimden acele etme büyümek için
ama o pek hızlı!
ve mutlu
eee yürümek üzereyiz de biz:))

Perşembe, Ağustos 26, 2010

THANKS:))

Clementin'im benim, harika olmuş çakıltaşları! bir çırpıda yaptığın buysa şöyle uğraşıp yapacağını merak ettim durdum tüm gün:))

muckssssss....

hem de kucak dolusu!

Cumartesi, Ağustos 21, 2010

ÖZLEYİŞ


Tost ve limonata ikilisini güplettikten sonra sırada vapurda salınırken kitap okumak var. en sevdiğim şeydir işe giderken deniz yolculuğu yapmak ki daha dinlendirici bir yolculuk düşünemiyorum. Yok bence alternatifi.

Ama söylemem gerek kesinlikle bu tost sadece Kadıköy'de ki Beşiktaş iskelesinde sevdirir kendini. Bu aynı şey gibi, ıslak hamburgerin Taksimde yenmesi gibi bir şey benim için ve vapurda rüzgar püfür püfür eserken kitabımı okumak...

Artık işe giderken deniz yolculuğu yapmıyorum ne yazık ki , ama dün toplantı için Beşiktaş'a gittiğimde eskiden her sabah uyguladığım ritüelimi gerçekleştirdim.... o berbat sıcakta olabilecek daha da güzel şey kitabımı vapurun koltuklarına çivilenip kıvrılıp yatarak okumak olurdu herhalde...

*

Şimdi her akşam biliyorum ki evde bir sürpriz bekliyor beni, iş çıkışı koşa koşa gidiyorum sırf bu yüzden... e kuşlar söylüyor bana tontininin yeni marifetlerini. Mimikleri, cilveleri, cazgırlıkları... Artık el sallıyor mesela, hem de her sabah beni işe uğurlarken. Hem sonra yan yan yürüyor yengeçler gibi, tutunarak tabi...

bir bakıyorum, anneannesinin kucağında beni bahçede karşılıyor kuzum, göz göze geldiğimizde aman ne heyecan ne aşk! eller bacaklar durmuyor hiç kımıl kımıl. Uzun sürmüyor ama arkadaşı Bade'yi görene kadar payıma düşen ilgi:)

ne zormuş ayrı kalmak; öpüyorum öpüyorum içime çekiyorum kokusunu her seferinde ama doymuyorum. Artık ağlayarak dediğini yaptırmayı da öğrendi, anında büzüyor dudaklarını, acıklı bir ağlamayla durumunun aslında çok dramatik olduğuna inandırmaya çalışıyor:) o kadar özlüyorum ki, bu ağlamalara mızıldanmalara ne sabırsızlık gösteriyorum ne de bir oflama hiçbiri yok, kuş olup uçmuşlar sanki... sonsuz sabırlıyım söz verdim ben



duruşuna kitleniyorum her bakışımda!
en çok onu oyun oynarken izlemeye bayılıyorum ve Defne'den daha çocuk olup onunla oyun oynamaya...

*

şimdi, of günlerim haftanın en kötü günü olan pazartesilere dönmeden, bu pazar günümün tadını çıkarabilmeyi umuyorum.

güzel bir haftasonu olsun herkes için!!!

Perşembe, Ağustos 12, 2010

Var içimde gizli bir hamarat belli işte !!!



Doğrusu ben öyle on parmağında on marifet hatunlardan değilim, yemek yapmak ya da temizlik hususunda tembel bile denilebilir benim için! Son derece sevgi doluyumdur da ne yazıkki bu konularda pek ilerleyemedim...

Ama bugün bir temizlik yapmışım evde inanılır gibi değil, geçmişim kendimden yani o kadar diyeyim! bir yandan Defneyle ilgilene ilgilene oynaya oynaya hem de... evet bugün tam bir hamarattım ben!! cif kokusunu sevdim bile diyebilirim mesela:)) işte bazen böyle esiyor bana, esiyor geçiyor hemen...

Esas sebeb ise beklediğim telefon geldi ve çalışma hayatıma devam ediyorum!

Tabi ben hemen elbise dolabımı alaşağı ederek yeniden düzenledim eksikler gedikler nelermiş bir bakayım diye... ve tüm evi dip bucak silip süpürdüm, Defne'nin odasında ufak değişiklikler yaptım; zaten gerekliydi emeklediği için ama Defne emekleyeli 15 gün oluyor, değişikliği neden bugün yaptım ki? Temizlik yapma ve işe başlama arasında ki korelasyonun sıfır olduğunun farkındayım ama gizli bir bağlantı olmalı... kafamı mı boşaltıyorum, yeni düzen mi kuruyorum? var mı ki bilen? hadi giysi dolabı ok. anlıyorum da ev işi ne ola ki?

Yıllar önce gencecikken ben, işe ilk kabul edilişimde de durduk yere dolabımı düzenleyip odamı didik didik temizlemiş hatta halımı bile silmiştim(ilk ve son olmuştu)... annemle babamı odamın kapısında beni hayretle izlerken hatırlıyorum... hatırlıyorum da çözemiyorum hala ben halet-i ruhiyemi...


*


Çok duygusal değilim aslında çalışmamın en doğrusu olduğunu düşünüyorum ama gene de alamıyorum kendimi şimdi Defne'nin gözlerinin içine bakıyorum ve düşünüyorum alışmamız kolay olur mu diye...


Olur ama biliyorum , verimli geçecek akşamlara ve izin günlerine güveniyorum...

*

Çarşamba, Ağustos 11, 2010

kaçamak...

şimdi yollarda gene... güle güle gitsin bir çırpıda geri gelsin benim sevgilim...

Dolu dolu geçti günlerimiz bu sefer çok daha keyifliydi, başbaşaydık, cıvıl cıvıldık. Hem Defne'nin ilk tatiliydi hem de bizim çocuklu ilk tatilimizdi:) ve aslında pek bi başarılıydık şımarmak gibi olmasın!

Daha Kaş'dan dönerken yolda yaptı sevgilim planı; haftasonu kaçamak yapalım diye... işte tam da bu yüzden sevgili istedi diye haftasonu Ağva' daydık! Defnemizi anneanneye bıraktık ve ilk kez minişimizden ayrı bir 'mini tatil' yaptık! ne yalan söyleyeyim çok da iyi yapmışız:)

Bir gün ayrı kaldık bebeğimizden, dilimizden hiç düşmedi, bambaşka konuları Defneye bağlayabilme başarısını gösterdik:) nerde bebek görsek ayyyyy diye nağmeler mırıldandık, Defne'nin mimiklerini taklit ettik... çok özledik ve duramadık bir gün sonra koşa koşa gittik kuzumuzun yamacına...tam anlamıyla koşa koşa:) anladım ki 2 gün çok olurdu zaten ama 1 gün 1 gündür! yapmak lazımmış! kafasında soru işreti olan varsa tüyo vereyim tüm bunlara rağmen anne baba 'yalnız' kalmalıymış, göz göze dizdize fonda güzel bir müzikle sohbet etmeliymiş on ay öncesinde olduğu gibi; dikkatinizi çekeyim fondaki müzik, mızıldanma değilllllll:)

.

Ağva'yı sevdim, nehir kenarını kastediyorum ama! Nehir kenarı haricini pek sevmedim. zaten denizi sıradan kumu çok güzel aslında ama sahili tıklım tıklım, ipini koparan gelmiş! evet sıcaklardan napsın insanlar gelecekler tabi... ama işte ben sevmiyorum cümbüş hallerini. Ağva merkez desen gene aynı...

Nehir kenarı çok güzeldi ama, zaten vaktimiz hep burada geçti...otellerin her biri birbirinden şirin, konseptleri gerçekten de çok güzel, programları da... yemekleri, canlı müziği, tekne gezisi, kanosu, denize ulaşımı, havuzu...herşey düşünülmüş ve nereye baksanız bir romantizm bir huzur...

kaçamak için ideal mekan işte, karmaşadan uzak...

Perşembe, Ağustos 05, 2010

sevgili zaman gene yavaşlasan?

İşte sevgilimin gidişinin yaklaştığının habercisi: İstanbul'dayız!

zaman biraz daha yavaş... biraz daha yavaş lütfen...

hani sevgilim bir an önce gelsin derken durmuştun sanki, bir türlü geçmiyordun...

işte aynı öyle gene dur lütfen!