Kendime Ayna=Günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kendime Ayna=Günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Mart 05, 2012

Sınanma...


Bu sene 'kavuşma' olsun dedikçe başka başka soru işaretleri beliriyor.

Bir yanda artık birarada olma özlemi giderek kendini gösterirken , diğer yanda iş- güç- kariyer- para... sabır... bekleyiş... özleyiş... de artıyor...

Tanrının  sınaması bu olsa gerek!


fotoğrafla geçen yazdan... Defne'm 22 aylıktı sanırım...

Çarşamba, Şubat 29, 2012

Bizim Mahalledeydik...

 Ömrümün en renkli zamanlarını geçirdiğim İstiklaldeydik geçen akşam...
Gencecikken sanırdım ki hep buralarda geçecek ömrüm.
 Ne tuhaf! 


Hiç bilmeden, küçücük bir kararla hayatın akışı değişiveriyor. Sonra bi bakmışsın ki  bir zamanlar 'bizim mahalle' dediğin  yere en son ne zaman geldiğini hatırlamıyorsun bile... 


Kimbilir kaç aydır gitmiyorum İstiklal caddesine... Geçen akşam gittik bi kaç arkadaş... Öğrencimizin tiyatro oyununu izlemek için! hani illa bir bahanem olmalı ya. Bu da fena bir bahane değil yani,  yerimden kalkmam için... İyi ki de gitmişim.  Nasıl iyi geldi  Beyoğlunun kendine has havası, anlatamam heralde. Çok özlemişim mahallemi.
 Tam bir eski dost gibiydim. Ya da ana karakterdim sanki. İstiklal ile benim aramda sessiz bir diyalog... Hiç bitmedi. Öğrencilik günlerime döndüm bir an da...  


Daha sık gelmeliyim dedim kendi kendime. Ankaraya' da gidersem iyice koparım diye korktum ne yalan söyleyeyim. 
Madem artık köprüyü de geçebiliyorum arabayla,  hemen planlar yaptım. Özgürlük alanım genişlemiş oldu böylece:) listeler oluşturdum kafamda...  Kar yağmasın yeter ki;) 
Bi de Defnece' de istesin benim gibi... çünkü onu planlarımdan ayırmak hiç içimden gelmiyor...




Pazar, Şubat 19, 2012

bakalım doğrumuymuş? dibe vurunca çıkışım hızlı mı olacak...

daha da kar yağmaz umarım...
hani lapa lapa yağsın tatlı oluyor olmasına da o soğuk içime işlediği an huysuzlanıyorum... sevmiyorum kışı...

kar bitti, sevgili gitti, hayeller ertelendi...
ne kadar daha bu erteleme? bilinmez... ama hayat sürprizlerle dolu!
huzursuzluğumun regl dönemi bunalımıyla, karla ya da ergen bıcırıkların içinde kala kala huy değiştirmemle bir ilgisi yok...
haklılığımı anlatamamış olmanın bıkkınlığı bu. ha... bi de hayal kırıklığı.
dibe vurmuş gibiyim.
ama olsun seviyorum bu hallerimi de...
gündüz bol kahve, akşam bol Defne iyi geliyor...

bu da size benden bir şarkı... bari siz anlayın beni diye:)

Pazartesi, Aralık 12, 2011

Kendime Notlar...


O kadar yazmak istememe rağmen, bırak yazmayı nete bile giremeyip ordan oraya sörf bile yapamadım desem inanın ki  hiç abatmış olmam. Hani çalışırken mutlaka bi 15 dk kendimize ayırırız da kaçamak takılırız nette, ama yok olamadı işte.  Halbuki anlatacak ne çok şey var elbette.

Sevgili geldi... gene gitti... (siz de yoruldunuz di mi? hadi itiraf edin)
Hem zaten sevgilinin geldiği gayet açıktı benim hiç nete girmememden:)


Kirpi gözlemleme oyunu ile mutlu çekirdekli bir bayram tatili (seviyorum bayram tatillerini), gene mutlu çekirdek hallerinde yağmur ormanlarında bitirdiğimiz  akvaryum gezisi, en yoğunundan bir iş temposu (bu hala sürüyor) ,  bol atraksiyonlu- stresli ama  dönüp bakınca durum komedili ve elbette ki bol kikirdemeli bir Kıbrıs seyahati...
Bitti hepsi!
Yerini üç günlük yılbaşı tatili hayallerine  bıraktı.

Tabi bu tatil hayalimin yılbaşı heyecanıyla bir ilgisi yok. Sadece basit bir, 'iş yükü'nü unutma temennisi.

Gerçi yaptığım onca hesapsız alışverişten sonra olsa olsa yapacağım ev keyfi bana çok bile. Bakalım artık.

Ne yaparsam yapayım odağımda hep Ece Defne olacak. çokça belli olmasa da (daha çok uyumak ister gibi görünüyorum) onunla vakit geçirmeyi öyle özlüyorum ki! akşamları yorgunluktan dibe vurmuş bir halde olmaktan nefret ediyorum. ona kitap okumaya başlarken esnemeye ve hemen akabinde uyuklamaya dayanamıyorum. Oysa yolumu gözleyen tüm enerjisiyle oyun oynamak isteyen bir kuzu duruyor kaşımda, minicik:) kızıyorum kendime, çok!

Şimdi yapmam gereken disipline olmak, Defneciğin uyku saatlerini değişirmek ve başımın belası Ales'e konsantre olmak... sevgilimin dediği gibi,  ergenlere yaptığım o süper program ve çalışma sistemlerinden kendime de yapmam lazım, hem de çok çabuk...






Salı, Kasım 01, 2011

Kendime Ayna...

Yorgunluna değdiği zaman 'bişeyler' nasıl da huzurlu oluyor insan...
Artık o 'şey' ne ise... çocuk, iş, hasret...
Hepsini kastediyorum.
Boşuboşuna yorulmadığını duymak
görmek
yetiyor insanı güçlendirmeye...

*
Herkeste de bu böyle değil midir zaten?

Salı, Eylül 20, 2011

İki gün izin hayallerimde ki kadar da güzel değilmiş...

Okulların açılmasına en çok sevinen olarak başı çekiyordum, çünkü bu sayede iki gün izin kullandım:) başka niye olacak? ama bu hafta için geçerli mağlesef. Sonra gene haftanın en kötü günü olan pazartesiler benim!

Doğal olarak  kendimden beklentim iyi bir performansla verimli saatler geçirmekti  Ececikle... olamadı niyeyse...oldu da ben kendimi beğenmedim. İçim o kadar karanlıktı ki ondan tabi!


Off çok canım sıkkın! benzer yazıları defalarca okuyoruz biliyorum, daha dikkatli olmaya çalışıyoruz filan ama genede oluyor işte!  Cumartesi gecesi  yarım saat süren bir ağlama krizi! ve hafif tuhaflıklar! Pazar günü de sanırım bunun etkisiyle yaptığı  mızmızlıklar... ve sonuçta benim sıkılmam, yorulmam... vazgeçmedim tabi yapacağımız her neyse... yaptık, çıktık dışarı ama evin bahçesinde olsak daha çok eğlenirdi eminim.

Pazartesi de Ece Defneyle ilgisi olmayan  ufacık birşeyden kendimce sonuçlar çıkarıp, kimsenin üzemeyeceği kadar kendimi üzdüm. Tabi Ececiğe de numaradan bile gülücük saçamadım. Dürüstüm ya! ya var ya nefret ediyorum bu huyumdan. Üstüne üstlük bi de şımarıklık yapıyor diye kızdım! Manyak mıyım neyim? Unut işte, eğlen kızınla. Çocuğun tüm derdi beni normale çevirmekti oysa, biliyorum bi de! Ama yok beceremiyorum sakin kalmayı. Gerginliği sezen her çocuk gibi Ece Defne de mızmızlanma hakkını dibine kadar kullandı...

İmrendiğim tek anne tipi sabırlı olan! öyle isterim ki sabırlı ve sakın olmayı, duygularımı kontrol edebilmeyi...
'' İçinden ona kadar say''  ve '' Derin nefes al''  dışında var mı öneriniz? Siz ne yapıyorsunuz? Bi ben değilim di mi?

Pazar, Eylül 18, 2011

Pollyanna'dan Mektup :)

İyi mi desem acı mı desemmm ne desem bilemiyorum hiç:)

Güzel olan, Bahçeşehir ile  hepbirlikte toplaşıp İstanbul Kongre Merkezindeydik.  Yıllardır emek verilen bu güzel çalışmanın tanıtımı için.  Belgeseli oldukça merak etmekle birlikte aklım başka yerdeydi hep. Hemen yan tarafta (harbiye açıkhava) başlayacak olan Şebnem Ferah konserine kaçma planları yapıp yapıp durdum.

Hata bendeydi aslında, azıcık başımı kaldırıp baksaydım gündemde ne var ne yok diye haberim olurdu konserden! Ona göre yapardım planımı. Gerçi çıkışta konser kalabalığına karışıp bizim ekibe el sallayabilirdim, nasılsa karaborsaya düşmüş biletler için bağıranlar yeterince ikna ediciydi!  gayet rahat ve sürpriz bi kararla U dönüşü yapardım da ben...
 Ama olmadı işte,  sırf arabamı Harbiye'ye epey uzak olan işyerimin önünde bıraktığım için, konser çıkışı sefillik olmasın diye... Gece gece üç ayrı semtte mekik dokuyabilecek kadar sabırlı değilim ki!  Ne gıcık bi duru di mi?  Oldu işte, hayat!:)

Halbuki şu an bunları yazacağıma konserde şarkılarımı dinleyip mırıldanıyor,  kendime terapi yapıyor olabilirdim!

arabama binip eve doğru giderken çok uzunn zamandır hiç dinlemediğim bi şarkı da bana da teselli oldu!
basit ama teselli işte
Hiç olmayadabilirdi:)


SEVGİLER,  POLLYANNA

Cumartesi, Ağustos 27, 2011

Kasveti Bıraktım Arkamda. Çıktım...

Dün geçen kış çalıştığım kuruma gittim. Almam gereken belgelerim için. Kötü sayılabilecek hiçbirşey de geçmedi herkes güzel güleryüzlü filan... Zaten neden aksi olsun ki?
Olmadı da zaten ama bir kasvet bir kasvet anlatamam. Mekanın konumundan mı desem ışıktan mı desem, ofislerin kopukluğundan mı desem, insanların sıcacık ama bir o kadar da samimiyetsizliğinden mi desem... belki de hepsinden... Bi de aksi gibi yüreğim daraldıkça işler de uzadı! Kendimi zor attım dışarı! Oh dedim iyi ki ayrılmışım burdan. Zaten burda da ufacık bahsetmiştim kendimi nasıl azad ettiğimden. Demek ki bu kasvetmiş orayı sevmeme engel olan, beni uzaklaştıran, kopuklaştıran.  Asıl tüm bu olumsuzlukların nedeni orasıymış! Bir kişi ya da kasvetin ta kendisiymiş. Bilemiyorum.
Daha da önemlisi boşuna aramışım 'nedeni' kendimde. Ben kendimde aradıkça nedeni, içimde büyütüyordum en ufak birşeyi. Hiç yoktan sorun yaratıyordum. Geçen kış çok üzdüm kendimi. İçimde tutamayıp yazılarımda da beliriyordu bazen. Boşuboşunaymış. İyi ki silkelemişim kendimi dedim tekrar iyi ki ayrılmışım !

Orayı her aklıma getirdiğimde zihnimde beliren o karanlık koyu renkli imgeyi görmek ruhumu çökertiyor. Hani 'üzerime ölü toprağı serpildi' deriz ya, işte böyle bir his:)

.
Bak şimdi ne de aydınlık herşey- heryer  ne de pozitif!  Aidiyet duygusu ne yaratıcılıklar getiriyor beraberinde! Daha bi sarıldım işime,öğrencilerime...
Ve herşey ne de karşılıklı...

Pazartesi, Ağustos 22, 2011

Sanal Değil Gayet Gerçek Aslında...



 Sanal dostluk biraz tuhaf  gelir bana. Gerçek mi yanılsama mı. Kurulan diyaloglar sıradan bi oyalanma ya da teselli mi... aldığın yanıtlar içten mi  yoksa hissettiğin  zaten gerçek midir? hep merak ettiğim burada ki güzel nazik sözlerimiz yüzyüze gelsek de aynı mı olur? Çünkü bu zamanda sıcak bir 'merhaba' nız donuk bir bakışla karşılık bulabiliyor. Belki hepimiz bu yüzden sanalı kaçış olarak görüyoruzdur, bilemiyorum.


Geçtiğimiz cumartesi sabahı Bostancı'da denizotobüsüne gidiyordum, Bakırköy'de gene toplantı vardı.


Biraz önümde bir taksi durdu içinden kucağında bir çocukla bir bayan indi. Hem yürüyüp hem izlemeye koyuldum çocuğu. Hiç olmayacak bazı durumlar düşündürür hep beni, kucaktaki çocuğun rahatlığına karşın annenin çabası denizotobüsüne yetişme gayreti  sevimli göründü  gözüme, çocuğun kaç aylık olduğunu tahmin etmeye çalıştım sonra. Acaba Defne'den küçük müdür değil midir? Sonra miniğin yüzü bana döndü ve miniği görür görmez 'aaaaa tanıyorum ben bu çocuğu' dedim kendi kendime! ve dikkatle baktığımda anneyi de tanıyordum. Ama sanal. Arasıra yazılarına baktığım akıcı yazılarını sevdiğim Burcu ve bebeği Ayazdı... 
Eee ben şimdi tanıyor mu oluyorum? yoksa yanılgı mı? Birbirimizi hiç görmedik ki? Yorum aracılığıyla diyaloğumuz bile yok? tanımazsa beni öylece kalakalırsam? tuhaf işte?

Hem kaç gün önce '12 yıl önce mi tırnaklarımla kazmıştım ben toprağı? O zman neden hala tırnak diplerim acıyor ?' cümlesi  hafızama kazınmış, şimdiyse yolumuz kesişmiş cümlenin sahibi ile.


Ben bu gelgitler arasındayken  'aman ya nolucak ki, karşımda işte, sanal değil ve tanıyorum' deyip bir anda yanında buldum kendimi...


Blog arkadaşıyız biz, dediğimde o kadar sıcak bir merhaba ile karşılık verdi ki... Sıcak, doğal, samimi...  Oda beni tanıyordu ve böylece oracıkta sanaldan gerçeğe döndüverdik, sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi rahatız ikimiz de....

Blog aleminde ki arkadaşlığın gerçek olduğunu gördüm o an... Yani hissettiğimiz gibi. Gerçeğe döndüğümüzde süzülmeden değişmeden...  Sevgili Burcu ile  tanışmaktan çokk mutluluk duydum! Çok kısa da sürse bu tanışma, merhabalık bir dakika mutlu etmeye yetti beni. Zamanımız olsaydı bir de kahve içerdik deniz kenarında. Kahvelerimizi höpürdetirken  ben Ayazı severdim, çok daha güzel olurdu;  İkimizin de yetişmesi gereken bir denizotobüsü olmasaydı...

Blog buluşmalarına katılanlar bu duygu ve düşünceleri çoookkktannnn geride bırakmışlardır eminim. Benim için ilk olduğundan biraz etkilendim biraz da uzun sürdü içimi dökmem...

Perşembe, Temmuz 28, 2011

Sabahın beşinde sadece böyle bir mutluluk için uyanabilirim...

Sabah beşte kapı ziline fırladım yataktan! Kızıma kavuşacak olmasam ben duymazdım bile o zili. Defneyi almaya gitmedim diye bana küsmüş olacağından endişeleniyordum ama kapıyı açar açmaz boynuma atlamak istemesi öyle bi rahatlattı ki içimi tahmin edersiniz.

Can ciğer kuzu sarması gibiydik sabahın beşinde:) öptüm öptüm...  oyuncaklarını da özlemiş nasıl, oyun oynadık, evi gezdik saat kaçmış hiç umursamadan.Tabi o saatte benim algım Defne'nin algısı kadar uyanık değildi ama olsun  tek onu görüp algılamak yetti bana. Kavuştuğu dokunduğu her şeye, gösterdiği marifetlerine aldığı her aferine kikirdedi.

Büyümüş biliyor musunuz? Boy kilodan bahsetmiyorum. Boyu azıcık artmış belki ama 20 gün öncesine göre daha farklıydı.  Bebeklikten iyice çıkmıştı sanki! 20 günde değişir mi bi bebek? Sanırım evet.
Garip bir duygu ama; seviniyorsun bu gelişmeye ama tam tamına değil. Gitgide ona daha da ulaşabildiğimi gördüm, yani o büyüdükçe onu daha da keşfedebileceğimi ... Yepyeni bir boyuta girmek gibi. Garip olan ise geride bıraktığım boyuta yeniden dönemeyeceğimi bilmenin getirdiği his. Tecrübeli anneler beni çoktan anlamıştır eminim.

.

Şimdi evde babasıyla beni bekliyor Defne'm.  Zaten hiç ayrılmıyor  babasının dibinden, içgüdüsel olarak ihtiyaç duyduğu o kadar açıkki tavırlarından... Kitaplar da yazılanlar hep gözlerimin önünde!
Bense onlar evdeyken çalışmakta zorlanıyorum, akşamı iple çekiyorum.

.

Defne'nin gelişmeleri, şirinlikleri ya da fotoğrafları... Hepsini yazıp-ekleyip bu bloğu renklendireceğim. Ne zaman bulurum fırsat bilmem ama sevincimi de paylaşacağım bloğumda:) ergenlik dönemimdeki günlüklerime yaptığım (sadece üzgünken ya da öfkeliyken yazardım;)) muameleyi yapmam buraya.

.

Sevgiler hepinize, mutlulukla!

Cuma, Temmuz 22, 2011

Geçen Yaz Bu Zamanlar Defnece:)

Hem hepimizi buharlatacak kadar güçlü  sıcak hem ben deli gibi özlemişken kızımı ve de tatlı sevgilimi... İnanmazsınız bugüne kadar tatil havasına girmişliğim yok. Hani canlarım geldikten sonra gideriz bi yerlere ama gideyim bi ciciler alayım kendime de, yer bakayım... ııh! Hiç havaya giremedim bu yaz. 'Bir arada olalım' başka birşey istemiyorum deyip durdum.

Ama merak etmeyin çünkü bugün  kendime geldim ! Zaten içteniçe biliyorum bişeyler yaparız biz, sevgilim ister mutlaka  gidelim bir yerlere diye.. Gideriz gitmesine de havaya girmek de önemli değil mi ama...
GEÇEN YAZ Kaş'ta, AŞKLARIM.  Ece Defne 9 AYLIKTI:)

   Neyse işte, şu an gayet havamdayım! yakın ama romantik bir yerlere gidelim istiyorum, Sıcacık denizi, incecik kumu olan...  Bunu da sırf Defnenin denizde ki ya da dalgada ki tatlı hallerine, kumda ki bitmek bilmez enerjisine sevgiliyle tanık olalım diye... Yoksa bişeyleri kaçırırmışım  gibi hissettim bugün.

Hadi geçen yaz minikti çok bi zorluğu yoktu ama şimdi 22. ayın içinde Ece Defne ve inanılmaz hareketli olduğu için tatilde başedemeyeceğimi düşünüyordum. Açıkçası güvenmiyordum kendime. Ama o kadar özledim ki her türlü zorluğuyla başedebilirim gibi geliyor! 
 küçük çakıllarım:) bu fotoğraf da geçen yazdan.
 Şimdi yer beğenmeye çalışıyorum. Yıllarca bayıla bayıla gidip ezberinden her seferinde keyf aldığımız, sonra geçen yaz da  EceDefneyle de gittiğimiz Kaş; Defnenin hareketliliğine pek uygun değil gibi... Aklımda Asos, Bozcaada ve Gökçeada var şimdi. Defne'ye hamile olduğumda gitmiştik Bozcaada'ya  ve çok sevmiştik. Ama denizi soğuktu onun da... başka bir yer de gelmiyor aklıma... 

Başka neresi olabilir sizce? Var mı İstanbul'a yakın bildiğiniz sıcak bir yer??

Çarşamba, Temmuz 20, 2011

Bitebilir bu ay, İzin Veriyorum:)

Sahilde balık ekmek yemek koyu sohbet eşliğinde; dinlendim azıcık terapi gibi oldu sanki; dalga sesleri, deniz kokusu!  ne trafiği ne gün içinde ki ayarı bozuk sıcağı... uçtu gitti! hepsi uçtu gitti de kızımı özledikçe özlüyorum! Fotoğraflarına videolarına bakıp evin içinde kahkaha atıp ya da 'annesinin kuzusu' diye konuşup duruyorum.  Tek çaresi kucak kucak sarmalamak! Başka yok ilaç:)

Hele beynimde dönüp duran o telefonda ki öpücük sesi. Çalışırken en iyi ara sesini duymak oluyor ki onunla konuşmak zaten çok sevimli ama ben özellikle 'sesini, ses tonunu' çok seviyorum. Defne'de özlemiş beni belli ki, telefonu öpüyormuş benle  konuştukça!
'anlat bebeğim, çok özledim sesini dedikçe'  hem anlatıyor dolu dolu birşeyler hem de dizinde ki yarayı gösteriyormuş:)
.

O kadar merak ediyorum ki, anlata anlata bitiremiyor annemle anneannem;  kilo almış azıcık, boyu uzamış, güneş ve deniz yaramış tatlıma... dillenmiş daha da. Söyleyebildiği belirgin kelimeler artmış.
Gezmeden, parka denize gitmeden durmuyormuş (onu iyi biliyorum zaten:)) burda da bahçeyi bırakıp çıkmıyordu eve, denizi mi bırakacak:)
.

Şimdi ben her nekadar yorulsam da miniklerin tercihlerinden, gene de Lys tercihleri de bir an önce başlayabilir diyorum. Başlasın ki nasıl akşam oldu anlamayayım. Şip şak kavuşayım tontinime ve sevgilime. evet evet gelsin artık 25 temmuz da bitsin şu ay...

Cumartesi, Temmuz 16, 2011

Şöyle pat diye gitsem Venediğe, Floransa'ya... Prag'da olur... Sırf canım istedi diye!

Bakıyorum yurtdışı gezileri turları ile ilgili yazılara, fotoğraflara derin bir iç geçirerek. Öyle güzel anlatılıyorki bloglarda, face'de... Öyle keyif alıyorum ki okurken, o şehirlerin kokusunu bile duyuyorum sanki.
Geçen izin günümde çantamı toplayıp havuza gitmiştim.Tüm gün şezlong keyfi yapıp elimde ki kitabı bitirme kararı alarak. Kitapta ki en sevdiğim karakter bile  günlük yaşamının karmaşasına aldırmadan pat diye Amerikaya gidiyordu mesela! bi an durup düşündüm tabi aslında neden olmasın?  neden pat diye bi haftasonu başka bir ülkeye gidemeyeyim?  Pili bitmek üzere olan telefonumu aldım elime aradım sevgilimi.
- Amerika'ya gidelim mi?

Sevgilimin yaptığı realist açıklama ile bir uf puf moduna geçtim. Telefonun pili de tam yerinde bitmişti ki buna hiç üzülmemiştim!

Ben sevgilimin realist açıklamasıyla kendime gelmedim! Realist değilim ki ben. Halbuki haklıydı ama bence  2012'ye daha çoook var. Ben ki, durumları kendimize göre uydurabileceğimize hala inanıyorum:))

Aniden karar verip değişik ülkelere gidebilmek en önemlisi de bunun için 'zaman' sorunu yaşamamak... Hayranlık uyandıran bir yaşam tarzı...

Taktım ben bu aralar bu konuya, yalnızım ya bu yüzdendir belki! Gidesim var ;  hiç görmediğim yerleri görüp zamanı durdurayım istiyorum.
Bloglarda ki güzel ve içten yazıları okudukça içim daha bi kıpır kıpır ediyor:) Biliyorum bi aralık bulacakmışım gibi doğuyor içime:))

Cuma, Temmuz 15, 2011

...

Bugün yine duydum tatlı sesini ama bu defa elinde tarihle! Az kalmış, yollara düşecekmiş sevgilim... Gelsin de bize de yaz gelsin artık, ruhumuza! güneş, aydınlık, kahkaha...

Hem minik kızı da çok özledi onu! 'baba' diye her fırsatta sayıklamaya başladı bile! Tabi bu hem çok tatlı hem de içimde ki kurtçukları didikleyen bişey...
(sahilde, parkta...)Bi çocuk babasına seslense  bizimki de dönüp  'babaaa' diye bağırıyor:) İçimde biryerleri acıtsa da bu çok deşmiyorum ve kikirdiyoruz daha çok! Artık o kadar belirgin ki iç güdüsel olarak babasnın varlığa ihtiyaç duymaya başladı... Bu da beni telaşlandırdı açıkçası. Bu kışı da ayrı geçireceğiz zira...

prf.Keskin,  babanın uzakta olmasının 0-3 yaş aralığında sorun olmayacağını söylemişti ama 3 yaşından sonra babanın varlığının son derece önemli olduğunu da eklemişti. Bu açıklamasıdır zaten içimi rahatlatan ama, şimdi diyorum kendi kendime  'ya bizim kız için sorun olursa baksana şimdiden 21 aylıkken başladı baba baba diye... mesela baba kız yürüyen mincoları da parmağıyla göstermesi var ki hiç girmiyorum oralara.
.
Gelsin de canım sevgili, baba-kız doysunlar birbirlerine.
ben de ikisine  de kavuşayım... çok az kaldı!
.
Çalışmak iyi geliyor bana. Bu kadar sıcakta çoğu an buharlaşmak üzere buluyorum kendimi ama olsun. İyi geliyor.  İş dışında vaktimi iyi geçirmeye çalışıyorum. bol bol film izliyorum! Çok iyi geliyor.

Perşembe, Temmuz 14, 2011

Bu kadar özlem doluyken yalnızlığın tadı çıkmaz tabi!

yolda düşünüyorum, ne yapsam şimdi diye? Sinemaya mı gitsem, evde pc den film mi izlesem, yoksa iş çıkışı psikolojisine hiç yüz vermeden spora mı gitsem? ki yoga yapmak gibi geliyor ruhuma.
ama yok farkettimki asıl iyi gelecek şey dost sohbeti. Arkadaş. Yani yalnızlığa iyi gelen tek şey. Yokluyorum etrafımı, dostlarımı. ve uzak mesafelere takılıyoruz. gönlümüz hep bir ama ah işte...bilen bilir.

Şimdi yalnızım birsüre. Çok değil neyse ki ama insan çok özlüyormuş yavrusunu. Yavru ise annanesiyle köyde tatil yapıyor:) pıtır pıtır dolaşıyor sahillerde. Sevgilim uzaktaydı zaten alışıktım ama bu defa tatlı kızım da uzakta. ilk kez ayrı kalıyoruz ve tabi hiç kolay olmadı tontinimi bırakıp gelmek, uyuyordu bi de. Öp öp bitiremedim, ayrılamadım bir türlü yanından...
sırf kendim için de kıyamadım, ki İstanbulun yazı hiçç çekilmez dedim tek başıma geldim  İstanbul'a.

Ben şimdi 'tercihler' arasında kaybolurken diğer yandan elimde takvim kaçma planları yapıyorum, köye!:)

.
Aslında yazmak istediğim şey ( kaç günden beri hemde) şu ki;  halbuki hep isterdim ki hayatımın bir döneminde yalnız yaşayayım. Tabi ben biraz uzun sayılabilecek bir zamanı kastetmiştim, böylesini değil;) Çocuk yok koca yok arkadaş yok! Hem bu kısa bir dönem ama gene de yalnız kalmanın tadının çıkarılabileceği bir süre. yazının gelişinden anlayacağınız üzere pek çıkaramıyorum tadını. Çünkü daha çok özlem dolu içim. Bundan başka bir şeye odaklanamıyorum. 
Demekki neymiş;  herşey tam olacak, sevdiklerin sevmediklerin yanında olacak, yalnız kalma hakkını istersen kullanacaksın mecburiyetten değil!
Tadını çıkaramadığım ama aslında çok istediğim bu süreç 'yanlış zamanlamanın' ta kendisi oldu !

Aman be evren, ne istesek veriyorsun da bi de şu zamanlamaya dikkat etsen daha da güzel olacak! neyse zaten epey olmuştu bu isteğimden vazgeçeli...
.

Bu fotoğraf da eski biraz, bizim evde ördek maceramızdan. Çok kısa bir maceraydı elbette, baktım baş edilebilir gibi değildi ve tüm kararlılığımla isteyen birine verdim. Hem de 'bak geri getirirseniz üzülürüm ha' diyerek:)  Ama benim minnoşum çoook seviyor hayvanları!!!

.

Öpücük.

Çarşamba, Haziran 22, 2011

Bi koşu gidip geldim 9 sene öncesine, çıtır oldum bir an da:)

Bu ara bir çok önemli işlerimi halletmekle uğraştığımdan pek yazamadım. Okulla  ve sağlıkla ilgili işlerim bunlar.

Okul demişken... Pazartesi üniversiteme gittim. Bindim trene, tıkır tıkır... trende yer kapma taktiğimin yıllar sonra bile hala işliyor olmasına ise çok sevindim.
Çünkü koltuğa yayılıp rahat rahat dışarı izlemek (aklımda Teomanın; bir tren camından dünyayı gördüm haline üzüldüm... sözlerini mırıldanarak), kitap okumak, biraz uyuklamak olmazsa hiç çekilmez! o nedenle hangi vagona binmem gerektiğini, treni hangi noktada beklemem gerektiğini iyi bilirim:)) baktın olmadı bin otobüse daha iyi, çekilmez o yol...

Neyse ki ben tüm bu ritüellerimin hepsini uygulayabildim yeniden.

Okulumu kucaklamak istedim. Okulumu severdim zaten ama daha da sevdim ve çok kıskandım. Kampüs daha güzel olmuş ki bizim zamanımızda(!) birçoğu inşaat halindeydi ya da bakımsızdı, ama şimdi daha güzel ve daha önemlisi öğrenci işleri öyle sistemliydi ki tüm bunlardan faydalananları kıskandım açıkçası.

Ne yana baksam çıtır kızlar delikanlılar... Ben de 9 sene öncesine döndüm ve aylak aylak kampüste gezinme moduna girdim. Havayı çektim içime, göl manzarasını işledim gözlerime;  Çok iyi geldi bana, özlemişim öğrenciliğimi...

.
Sağlıkla ilgili işlerimden hiç bahsetmeyeyim. Bi de bana hep ihmalkar olduğum söylenir ama işte biliyorum ben başıma gelecekleri de ondan sevmiyorum doktoru hastaneyi... Bişey için gidiyorum başka bi şey daha çıkıyor. Dert bi dert! Neyse kötü sonuç alırsam yazarım nasılsa, iç dökmem gerekebilir;)

.
Defne'ye hergün tatil, hergün bahçe! Gittiğimiz herhangi bir yer kesmiyor hanımefendiyi. ille de bahçe de kum havuzu keyfi yapacak. Öyle de keyif alıyor ki cidden ama bir de üstünden başından çıkan kumları hiç sormayın! Defne'nin aksine bir türlü tatil havasına giremeyen benim, tatil yerleri bakmıyorum mesela. Bırakın tatili havuza bile bi türlü gidemiyorum. Her ay tıkır tıkır para sayıyorum halbuki, ama pilatesi de havuzu da aksatıyorum. çok kızıyorum aslında kendime.


 

.

Ama ne havasına girdim biliyor musunuz? Çeyiz hazırlığına başladım:)))Zaten burada da yeşil ışık yakmışım.  Evet ikinci çeyiz dönemim! Ankaraya hazırlık! Aman nasıl zevk alıyorum tekrar, bilemezsiniz. Gelinlik kızlar gibiyim:P  Neler aldığımı da yazarım da aslında, sevgilime süpriz olsun istiyorum.;)



Salı, Haziran 14, 2011

Ahey hey heyyy... ( Unutmadınız di mi Kargoyu?;)

Uzunca bir zaman sonra yeniden deniz yolculuğu yapmanın keyfini yaşadım bugün. Bir güzel yerleştim koltuğuma, gazetemi açtım, bi yandan da zeytinli poğçamı kemirdim... okudum okudum, didik didik ettim sayfaları.... sonra sayfanın yarısı genişliğinde bir reklama ilişti gözlerim...


 Doldu gözlerim, tutamadım gözyaşlarımı. Burnumu daha bi çekmeye başladım.  
Altına Ece Defne yazsam tam olurmuş gibi hissettim. Sonra bir reklamın, hikayemize bu kadar denk gelmesine şaşırdım.  Şaşılacak birşey yok aslında biliyorum, kim bilir ne çoktur aynı hikayeyi paylaşan. 
Reklama konu ettiklerine göre:)

Hem zaten alt tarafı ajite içerikli bir kargo reklamı! 
kargo ya.  Aşk filmi değil ya!
Uzaklaştım.  Düşünmedim. 


Sonrasında bu hüznümü  ödülle telafi edermiş gibi, çok iyi geçti günüm. İyi ve güzel olan daha önce çalıştığım kurumda yeniden bulunmaktı. Ait hissetmek,  bir çok tanıdık ile bir arada olmak, bildiğim mekanlarda yeniden bulunmak...

Ha Bi De Süper Bi Haber Aldım!
 Tanrım nolur nolur nolur nolur nolur nolur..........


Pazartesi, Haziran 13, 2011

Hu Huuuu....!!!!

Burdayım işte'! yaşıyorum:)
hep Defne yüzünden'! inanın bak!
biberonundan su döke döke, diz üstü bilgisayarım üşüttü sonunda.

Kavuştum kavuşmasına da bi soğuma geldi gene  bana sanki... tuşlar bi hoş olmuşlar, bi alana bi bedava gibi tek tuşta iki harf konduruyor, düşünün şu an ne kadar zorlandığımı! yeni yeni huylar edinmiş mesela girdiğim her sayfa da güvenlik uyarılarında bulunuyor. ona tık buna tık derken  kapağı patt diye kapatıp sakinleşmeye çalışırken buluyorum kendimi.

.

Tabi notebook özlemi çekerken ben ve yağmurlar bi türlü dinmek bilmezken anlatacak şeylerim de birikti. ama şimdi anlat deseniz  aklımda tek kalan defnece min  belirgin bi şekilde büyümesi ve o çok istediğim kurumla anlaşmış olmam.

Hani kızım peşimi bırakmayan, zor anlarında bana ihtiyaç duyan bi çocuk olsa e çalışmasam daha iyi mi ne? derdim. Ama öyle değil ki! oyun oynarken iyiyiz de hastayken, yemek yerken, kendinden daha küçük kuzeninin varlığına inanamazken.... hiç bana ihtiyaç duymuyor. hiç olmazsa büyümesiyle birlikte artan çığlık/ bağırma/ inatlaşma arasında ruhsağlığımı kaybetmekten kurtulurum dedim:)
tabi bu kadar kaba bakmıyorum aslında meseleye ama açıkçası beni tüm gün özleyeceğini ümit ederek kaçak oynuyor olabilirim...!
.

Herkeste mi var foto yükleme sorunu bilmiyorum ama blogger fotoğraf yüklemeyi becerebilirse tekrar, Defneciğin tam gaz devam eden bahçe partileri ve kum havuzu keyflerini paylaşacağım. öpüldünüzzz.

Salı, Mayıs 24, 2011

Ne Diyeyim Şimdi? Helal Paraymış:)

Kadıköyün orta yerinde bir güzel park yeri bulan (ücretsiz)
sonra da bir güzel arabayı kitlemeden koştura koştura alışverişe giden,
döndüğünde de arabayı yerinde bulabilen
bi ben varım heralde!

hala şoktayım.

Pazar, Mayıs 22, 2011

Söz uçarsa yerim kendi kendimi...

Umut doldum bu cumartesi...
buna seviniyorum çok ama yüzüm gülmüyor gene de
İçim umut doluyken bile endişe içindeyim.
yani umutluyum şu an ama endişeliyim de.
Çelişki de değil bu
Sorup duruyorum kendime
Olur mu olmaz mı?
Oluurr...
Olmazsa da olmaz napalım canım sağolsun...
ama gene de noluuuurrr ama...
Hem çok pozitifti hatırlasana...

Hatırlıyorum hatırlamasına ama ne demişler
Söz uçar. Ben ki güven duymak istiyorum
Bana yazı gerek;)

.



Bakmayın siz dengesizliğime
Günümüz sıcacıktı güneşliydi, gezdik koşturduk... çok güzeldi
Pazar gününe yakışır gibiydi!
ama kafamda ki bu ses hiç susmadı.

Boşveremediğimden belki de
ama
İyi mi ki bu şimdi. 'aman be boşver' diyebilmek gerekmez mi?
Neyse.
.

Kurtçuk değil kelebek istiyorum artık:) bu hafta içi olsun ama, en acilinden...