Pazartesi, Şubat 22, 2010

Anneye Alkııışşşş ! ! !


Aşı olacak benmişim (ki bende aşıdan korkarım...) gibi günler öncesi alıyor beni bir gerginlik...tabi kuzumun canı yanacak ve kendini parçalar gibi ağlayacak diye bu gergin hallerim; ama bu sefer bir parça daha başarılıydım serinkanlı olabilme hususunda...hem düşünmemeyi başarıp çok gerilmedim hem de önceki aşılarda olduğu gibi Defne ağlarken onunla birlikte bende ağlamadım:)bunun için anneye alkııışşşş ! ! !

her anneye olur mu bilmiyorum ama ben bebeğimin aşı için doktora götürdüğümde kendimi pek bi suçlu hissediyorum, o öyle tüm tatlılığıyla gülücük saçarken ve başına gelecekten habersizken ben ona kelek yapmışım gibi hissediyorum:(( hani böyle cadının eline kendi ellerimle teslim ediyormuşum gibi...
tabi ki sağlığı için biliyorum ama ne bileyim engel olamıyorum kendime...

ece defne'm gene çok ağladı...gözlerinden inci inci yaşlar geldi...ilk defa gördüm göz yaşını...kıyamadım hiç...

kızımı cadının elinden kapıp, calpol'ümüzü de eczaneden alıp kaçtık evimize. çok az huzursuzlandı ve şimdide uyuyor bir güzel. umarım ateşi çıkmaz, tetikteyim...

Cuma, Şubat 19, 2010

İşten Kaytarmışım Gibi Hafif Bir Gün...


sabah sabah bir telefon:

- hadi hazırlanın tontiniyle, kahvaltıya gidiyoruz !

- oluuuurrrr... (ben tabi dünden hazır)

kuzenim işten kaytarınca bize yaradı, ışıl ışıl bi gün oldu bugün... Çengelköyde ki o meşhur (neredeyse sevmeyenin olmadığı)kahveye gittik böreklerimizi alıp...bi tatlı sohbet, biraz kikirdemek, fotoğraf çekmek çooookkk iyi geldi bana...bir de çengelköyün içten gülümseyen ve naif insanlarını görmek gene çok mutlu etti beni...bir semtteki her insan mı içten ve güleryüzlü olur? oluyormuş işte...bir tek oradayken tanımadığım bir insana tebessüm etmekten çekinmiyorum desem abartıyor olmam !

kaçamak yapan ben değildim halbuki ama tüm gün kendimi işten kaytaran benmişim gibi hissettim, hep dolanmak gezmek istedim...deniz kokusunu çektim içime...sanki sadece bir günüm varmış da yarın işe gidecekmişim gibi...

Zeytin'e (kuzenim hamile) ciciler aldık nautilus'dan......miniminnacıktı her biri! benim minişin büyüdüğünü farkettim gene ! hem heyecanlandım hem de yaaa acele etme noluuuurrr diye mızıldandım...

ve artık benim tatlı kuzum dışarıdayken hiç uyumuyor nerdeyse...etrafı izlemeye bayılıyor, bugünde teyzesinin ve Zeytinin kucağında denizi izledi...

yarın da hava çok güzel olacakmış...bir bahar günü daha yaşarız umarım; bol sohbetli bol gülüşlü...

bir de sevgilinin 'başbaşa kalmak' için plan yaptığını duydum ya...basmıyor ayaklarım yere...özlemişim napıyım...

Salı, Şubat 16, 2010

ROSTO ÜSTÜ DEFNE ! :))


Tabiki her ailede delicesine sevilir kuzular, biliyorum. işte biz de yani ailece (annem,kuzenlerim,teyzemler) bizim kuzuyu nasıl seveceğimizi şaşırıyoruz, severken neler söylemiyoruz neler anlatmıyoruz ki tontinimize. Defne'de o bayıldığım ses tonuyla bize veriyor gazı...

Ama ben anneannemin sevişine bittim. Bayıldım! Söylediği andan beri dilimden düşürmüyorum:))ROSTO ÜSTÜ DEFNE !

Daha düne kadar bizdeydi anneannem, defneyle de pek bir sıkı fıkı olup anlaştılar. bizimki gülücük hususunda epey bi torpil yaptı ninesine. yaşlılarla çocukların dayanışması bu olsa gerek...büyük aşk yaşadılar !

'Ahh kızımm ben çok severim defne yaprağını...tabiii... senden öncede severdim ben defne yaprağını...rostonun üstüne koyardııım, balığa koyardımmm, istanbulda bulamam diye korkup Cide'den getirirdiiim...yaaa...çok severim ben defne yaprağını !'

Benim ilgim tamamen başka yerlerdeydi halbuki ve konuşmayı 'rosto' kısmında yakaladım...ve orda kaldım:) hı? rosto mu?

Hani ''defne yaprağım, her dem yeşilim...! gibi spesifik yorumlarımız oluyor da ROSTO ÜSTÜ DEFNE YAPRAĞI gelmemişti aklıma...nasıl gelsin ama, yemek mi yapıyorum ben anneannem gibi...anneannem süper yemek yapar deneyimlerinin verdiği bir yorumdu demek ki...ama bak süpermiş ! çok sevdim:))


Bu arada minik kedim bol bol salya fışkırtıyor, minik parmakları da hep ağzında hem de on minik parmak birden ! geçen gün gittiğimiz bir yerde gene aynı şeyi yaptı ama bu sefer tüm salyalarını bir güzel yüzüne-gözüne yaydı :) inanılmaz bir görüntüydü, kendi çocuğumun böyle yapacağı ve böyle bir görüntünün gözüme sevimli görünebileceği gelmezdi hiç aklıma:)

'ay hiç yapmazdı böyle' diyesim geldi oracıkta:)

diş mi çıkaracak bilmiyorum ki?

Pazar, Şubat 14, 2010

ESAS OĞLAN KABASAKALMIŞ!!!

Yıllarca yanlış biliyormuşum meğer...nasıl da şaşırdım bu sabah! bir yazı okudum milliyette...bugünün sevgililer günü olmasından dolayı efsanevi aşkları konu etmişler.bizim zamanımızın çizgifilmi temel reis'le Safinazın aşklarını da bu efsanelere eklemişler... tabi şaşırtıcı olan bu aşkla ilgili...

ıspanak yemeğini sevmemi sağlayamadı ama gözümde hep kahramandı Temel Reis! Temel Reis'in onca kahramanlıklarına rağmen Safinaz'ın genede Kabasakal'a cilve yapmaktan geri kalmamasını ve aslında Safinaz'ın güzel bir hatun olmamasına rağmen iki adamı birbirine düşürebilmesini garipserdim...



Kabasakalın, Safinazla Temelreisin aşklarına incir ağacı dikmeye çalışan bir arabozucu olduğunu sanırdım...

meğer safinazın ex aşkıymış...ve sevgilisinin gönlünü Yeniden kazanmaya çalışan bir AŞIKmış...bilmiyordum öğrendim, sizde okumak isterseniz bir göz atın...

Yol Canavarlarının Artisliğine Karşı Yaşasın Siyah Cam!!!

Nasıl sinir oldum nasıl...yazarsam rahatlarmıyım pek emin değilim ama yalnız olmadığımı bilmek istiyorum galiba:)

Benim hiç 'kadın-erkek' ayrımı yapmadığımı bilen bilir... yapmam da zaten, hele hele 'kadın işte...' ile bile başlayan cümleleri duyar duymaz burnumdan solurum
erkekler içinde 'topu aynı canım bunların...' ifadelerinden hiç haz etmem!

'İnsan' olarak bakarım kişilere erkek mi yoksa kadın mı diye değil...

Ama bir yere kadarmış felsefe de... yok ya alenen söylüyorum 'trafikteyken nefret ediyorum erkeklerden'

Yol kendilerine aitmiş gibi kullanıyorlar ya arabayı, 'deli' oluyorum, nasıl bir kendine güvenleri oluyorsa artık... ara sokaklardan kontrolsüz çıkışları, sırf kadın olduğumuz için araçla sıkıştırmaları, haksızlıklarını kabul etmeyişleri...

Halbuki ben araç kullanırken 'sinirlenmemeye' 'söylenmemeye(evet küfür etmemeye demek istiyorum)' çalışarak kendimi disipline ediyordum ama yok daha fazla dayanamayacağım...

Sadece basit bir 'pardon' anlamında bir el işareti yeter halbuki...hatayı kabullenmek 'erdem'dir...yanlış mı biliyorum?

Ama adamın yaptığı daha da çıkışmak! nasılsa karşımdaki kadın diye düşünüyor...ıyyyy sinir oluyorum sinir! mevzu da şu: bariz bir şekilde aynasını kontrol etmeden yoluma kırıyor ama her nedense ben hatalı oluyorum...

Kadınların trafikteki yeri daha çok yeni biliyorum ama bu direksiyonların ve yolların tek sahibi olduklarını göstermez...ve tabi 'ego'arını tatmin edebilecekleri bir yer de değil trafik!

Bundan altı yedi ay önce ufak çapta bi kaza yapmıştım (hamileyken yani), ve gene süper 'erkek şöför' kişisi hatasını kabul etmeyip minibüsünden inme zahmetini bile göstermemişti!!! taaa ki arkamızdaki kahramanımızın şöföre: - bana çarpsaydın böyle artislik yapabilecekmiydin? diye sormasına kadar...bu sorudan sonra adam tıpış tıpış indi ve paşa paşa tutanağa karaladı haksızlığını!
(şaşırtıcı ama kahraman 'erkek şöfördü' sanırım hamile olduğum içindi centilmenliği :)

Genellemelerden hernekadar hiç hoşlanmasamda böylelikle bakışaçılarını somutlaştırmış olduğumu düşünüyorum...

Sevgilimi aynı kefeye koymadım hiç, çünkü çok naziktir yolvermesine de centilmen davranmasına da tanık oldum defalarca. birgün yolda giderken bir bayan şöföre gene yol verince söylediği şey şuydu:

- aşkım bayan şöför neme lazım çarpar marpar...önden gitsin de kontrol altında olsun! kibarlık yaptığım yok aslında!!!

anladımki trafikte hep 'gene mi' dedirten tam bir 'başbelası' olarak görülüyoruz...şunu kabul edebilirim sinir bozucu birçok hata yapıyoruz evet ama az önce de dediğim gibi trafik geçmişimiz çok yeni ve bu hata kabul etmemeye ve kaba davranmaya mazeret olamaz!

hem kadınların arabayı çok dikkatli sürdüğünün tersini kim söyleyebilir ki? yaşanan kazaları yüzdeye vurduğunda erkeklere ait olduğunun...?

Aforoz edemeyecekler trafikten kadınları... 'hatun şöför kişileri' giderek arttıkça bizi aforoz edemeyecekler ve bahsettiğim minibüs şöförü gibi paşa paşa nazik olacaklar...

Araçlarda siyah camı hiç sevmem ben ama artık fikrimi değiştirdim! clementine'in fikirlerini oldu bitti sevmişimdir ve bu seferde çok mantıklı buldum; siyah camın ardında bizi rahat bırakacaklardır eminim...

yani umarım..:)

Perşembe, Şubat 11, 2010

Bir Kadeh Şarap ve Bir Dilim Pasta! Bir de Sıcak Gülüşün Olsun Bugün...

Geçen gün bloglar arasında sörf yaparken 'cadılarkampı' na rastladım. bir dizide ki evlilikle ilgili yapılan hoş bir benzetmeden bahsediyordu...hiç izlemediğim bir diziydi ama yazıyı okuyunca 'hakkaten ama yaaa' dedim kendikendime:)

''Evlilik dağdaki keçi yolu gibidir. Bir dağ düşün, yalçın mı yalçın, derin uçurumları var. Doğar doğmaz bizi, hadi bu dağı aş diye eteğine bırakıveriyorlar. Ìlk başlarda iş kolay, ama yükselmeye başladıkça dağ sarpa sarıyor,dimdik kayalarla uçurumun arasında kalıveriyorsun, gücün azalıyor, derken senin gibi bir yolcu daha çıkıyor karşına.
Yoldaşınla omuz omuza, can cana verip bir keçi yolu açıyorsunuz kendinize, biliyorsun ki artık yalnız değilsin. Biliyorsun ki artık o yolu iki kişi yürüyeceksin. Dağ yine yalçın ama artık yürümek zevkli, nefesim tükenecek diye korkmuyor insan, çünkü yanında kendi can nefesin gibi bir nefes daha var.

Evliliğin mutlu olup olmaması yoldaşına bağlı, yolda yanyana yürürken dikenleri değil çiçekleri derleyeceksin, canın yanınca bir yandan ağlamasını, bir yandan da türkü söylemesini bileceksin. Biri pes deyince, öteki hadi demeli. O yorulunca sen onu sırtında taşımalısın.”


işte aynı böyle...yalçın mı yalçın dağları aşıyoruz sevgilim !12 senedir üstelik...sanırım şu sıralar en dik yamaçtayız:) üstelik yaşımız ilerledikçe biraz güçleşiyor mu? 32 mi? oldu mu o kadar? olsun sevgilim...ben hep yanındayım, hem bizim ruhumuz gencecik daha...omuz omuza çıkarız biz bu yokuşu ! gerçi ben pek türkü söyleyemem ama çiçek toplarım:) sen de hayalperest olmamla ilgili uğraşıp durursun benimle...aşarız biz bu yokuşu aşarız...ve seneye de doğumgününde birlikte üfleriz pastanı! ya da kuzucuk senin yerine tek başına üflemek ister belki...



sen şimdi kendine bir dilim pasta (gerçi arkadaşların sana fırsat vermeyeceklerdir;)
al benim için, yanında da mutlaka tatlı şarap...yum gözlerini ve hayallerimizin gerçekleşmesini dile!

İyi ki Doğmuşsun Sevgilim, İyi ki Sevgilim Olmuşsun...!!!

Pazartesi, Şubat 08, 2010

karmaşık haftasonumuz

evdeki miskin-rahat halime öyle alışmışım ki bu haftasonu kendimden beklemediğim bir performansım vardı!
bizim ev curcunaydı...çoluklu çocuklu,gürültülü, bol muhabbetli bir haftasonuydu...biz zaten kreş açabilecek kıvama geldik sayılır, her bir kuzenimin minişleri kucağında, bir tanesi de yolda...
kısacası epey yorucuydu... kuzenlerimle birarada olmaya bayılırım, bol muhabbetli olur hep ama itiraf etmem gerek ki tek çocuk olmamdan sebeb uzun süre dayanamıyorum cümbüş halerine. bir süre sonra yalnız kalacak delik aramaya başlıyorum...kafamda hala çocuk sesleri uğulduyor! Defne susuyor diğer miniş ağlıyor,Defne uyuyor Erkut uyumuyor, Erkut uyuyor Defne uyanıyor, bu iki bebek bir yana Eylül de ilgi istiyor sürekli sohbet etmek istiyor...bir de bulaşık makinemizin gazabına uğradık tuzu biberi oldu!
nasıl geçtiğini anlamış değilim hala! Defne de yorgun, o da benim gibi pek alışık değil kalabalığa karnını doyurup vurup kafayı yatıyor:)

geçtiğimiz hafta içi bir kaçamak yapıp dışarı çıktığımda kendimi gene kitapçıda buldum. Eskiden çocuk kitaplarının bulunduğu reyonlar dikkatimi bile çekmezdi itiraf edeyim çocuk kitaplarını inceleyenleri gördüğümde 'ne var bu kadar kurcalayacak' deyip burun kıvırırdım!

ama şimdi her bir kitabı inceleyip didikliyorum çocuk reyonlarında da..
kitap almak kadar incelemek de büyük keyif benim için ama artık daha çok çocuk kitapları ya da eğitimiyle ilgili kitapları inceliyorum...
ve sonunda yakaladığım, tavsiye edilesi iki güzel kitap...içinde ki bilgiler tam anlamıyla 'nokta atışı'... paylaşmak istedim

tam ansiklopedi kıvamında, ihtiyaç halinde içinden tık tık aradığını bulabilirsin....benim aldığım 13. aydan itibaren ay ay da kategorilendirilmiş; eğitimi,sağlığı ve psikolojisine dair herşey var içinde!

Salı, Şubat 02, 2010

'HIMFSS'...DERİN BİR NEFES VERİYORUM!



daha çok farmville oynasam dağılırmı aklım, sebze yetiştirerek, ağaçtan elmaları toplayarak,pembe bir domuzu hediye alarak...sanalda mutlu kalabilir miyim?

şu son birkaç günü hiç yaşamamış olmayı isterdim.yaşadığım üzüntü,korku,kızgınlık, kırgınlık, tedirginlik...
sırtımda kambur olan hastalığım için çok üzgünüm ve daha çok bıkkınım...ve kendisi yetmiyormuş gibi beraberinde takıntıları da sürüklüyor peşinden...obsesif sayılırım zaten ama herkes obsesiftir, ben nevrotik düzeyde kalmayı umuyorum şu sıralar...bu bile teselli benim için:)

en istekli en cici halimle tavrımla oturdum doktorun karşısına, tek çözüm ameliyat, tamam biliyordum zaten...zaten ben 3 ay 12 gün önce de narkoz almıştım...tatlı tatlı uyur, uyandığımda da herşey bitmiş olur diye düşünürken; duyduğum risk karşısında omurlarım düştü...ellerimi hala nereye koyacağımı kestiremiyorum...gerçi bayan doktor beni rahatlatmak için elinden geleni yaptı ve bunun sadece literatür bilgisi olduğunu ama söylemek zorunda olduğunu söyledi. ama ben genede 'ya hayatımın geri kalanını pişmanlıkla geçirirsem' diye düşünmeden alamıyorum kendimi...

pozitif düşünme çabalarım başarılı değil pek, gözlerime pek uyku girmiyor...sabahları da en suratsız halimle dolanıyorum evde...herşeye küsüyorum:)tatlı kızıma yansıtmamak için öylesine zorlanıyorum ki...kulağımdaki bitmek bimeyen 'korku filmlerinde, gece yarısı sahnelerindeki ıslık sesi efektine benzeyen' ses, gölge gibi peşimde, kurtulamıyorum:( e zaten kafamda da bunalım bir şarkı dönüp duruyor demiştim...

off...karardım gene,susuyorum ve kendimi üzmeyi bırakıyorum!
en güzeli yazmayı böylece bırakıp gidip Defnenin yanına kıvrılıp bir güzel uyumak, bir yudum ANNE şevkati, sabaha SEVGİLİNİN güven veren sesini beklemek...

DERİN BİR NEFES VERİYORUM VE KENDİMİ ÜZMEYE NOKTA KOYUYORUM.