Cumartesi, Aralık 31, 2011

2012' yi Kavuşma Yılı İlan Ediyorum!

 Sağlık, mutlululuk, başarı...  bir o kadar da kavuşma diliyorum 2012'den...




Cumartesi, Aralık 24, 2011

Mini Mini Avukatım O Benim...

O mini mini boyuyla beni arkasına alıp, beni koruduğunu da gördüm ya...

Nasıl güzel bişeydir bu?:)



***

Annemle Sütün sıcaklığı hususunda  uzalaşamayabiliyoruz bazen:) atışıyoruz...

Ama benim Defne'm  anneme dönüp        'BENİMMM ANNNEMMMM!!!!!'  diye bir bağırıyor .
Öylesine değil, tüm  gücüyle:)  omuzlar hafif önde, minik eller yumruk halini almış, kol dümdüz... beni de arkasına alıyor ya bi de... eriyip bitiyorum...


Annem de  aman bişey demedik annene' dediğinde


BENİMMM ANNNEMMMM!!!!!'  diye daha da bağıyor.


Zaten  böyle içten bir savunmadan sonra haksız olmam imkansız:)


Buaralar  HEP  1-0 ÖNDEYİM:)


***


O mini boyuna, vicdanına,  kendince bana kıyamayışına...  bakınca görüyorum insanın sırtı yere gelmez çocuğu olunca...











Salı, Aralık 20, 2011

Anılarımız da Sevgimiz de Artacak...

Şimdi kurduğum hayallere yenisini ekliyorum...
En sevimli tanımıyla 'en yakın arkadaşım' dediğim dostum bebek bekliyormuş...
Olabilecek en güzel şey yani... hem de en istediği zaman da
 (bebekler nasıl da biliyorlar istendiklerini, annenin hazır oluşunu...)

Belirtilerden  bahsettiğinde anlamıştım ben aslında! Ama doktorun teki nasıl korkuttuysa gözünü tepkisi 'yok canımm, imkansız' oluyordu. Prodüktöre rağmen... 
dedim 'manyak o doktor'. Ne bakıyorsun ona?


Duyduğumdan beri düşünüyorum minişin  Defneyle arkadaşlıklarını, bize gelişlerini, hayatımızda ki ve gözümüzün önündeki değişimleri nasıl da hayretle izlediğimizi,  anılarımızı daha da çoğalttığımızı...
çok sevindim, heyecanlandım...

Defneye  'Tontiniii,  kardeş geliyor' dediğimde  önce annem korkuyla yüzüme baktı:) yok dedim teknik olarak imkansız, koca uzakta:) bizim özlem hamile dedim.  Defne kuzenlerinden o kadar alışık ki çok olgun:P karşıladı....

Tabi ben heyecanlanınca başladım uyarılara, önerilere... sonra sustum,  tuttum kendimi.
çünkü biliyorum ki biz aynıyızdır bir çok konu da; kendimi hatırladım. ben hiç sormadan hemen anlatıp bebek muhabbeti kuranlardan sıkılırdım. 'ne bu canım yok mu konuşacak başka bişey?'  'tüm hayatım bebek olmayacak elbette di mi?' gibi tavırlarla kendi şokumu içimde yaşayıp aslında rutinlerime kenetlenmiştim. ay da bir bakardım gelişim özelliklerine başka durmazdım üstünde... bir çeşit korkuydu belki de...
ama o minik büyüdükçe daha da anlıyorsun birşeyleri, yavaş yavaş giyiniyorsun anneliği... yavaş yavaş... aynı xx gibi,  yavaş- dayanıklı;)

Şöyle bağlayayım; ben böyleydim diye sen de böylesindir sanıyorum.
Susuyorum.
Ama bi sorsan saatlerce anlatabilirimmmmmmm;)
Sorrrr nolurrrr:)))
Sanırım bu da  bir tür bebeği koruma içgüdüsü:))
.



Çarşamba, Aralık 14, 2011

En Sevdiğimiz Kelime; Barrber...



Sevgili burdayken nasılda hızlı geçti zaman.
Bitmesin istediğimiz her an da olduğu gibi. Yani diyorum ki aslında hep beraber uzlaşıp da durdursak zamanı. Olmuyor mu yani, arada sırada yapsak...
pi sayısı için nasıl uzlaştıysak bu da olabilir  aslında;)


                   Yağmur ormanlarında artık iyice uyku kıvamına  gelmişti Defnecik.... 
Gözlerden de anlaşıldığı gibi...

Şimdi bu fotoğrafları her görüşte DEFNECİK; 'aa annem babam barrber dittim' diyor. 
Bi de her balık görüşünde:)


Bense düşünüyorum şubat ayında nerelere barrber ditsek diye? Daha şimdiden...




Pazartesi, Aralık 12, 2011

Kendime Notlar...


O kadar yazmak istememe rağmen, bırak yazmayı nete bile giremeyip ordan oraya sörf bile yapamadım desem inanın ki  hiç abatmış olmam. Hani çalışırken mutlaka bi 15 dk kendimize ayırırız da kaçamak takılırız nette, ama yok olamadı işte.  Halbuki anlatacak ne çok şey var elbette.

Sevgili geldi... gene gitti... (siz de yoruldunuz di mi? hadi itiraf edin)
Hem zaten sevgilinin geldiği gayet açıktı benim hiç nete girmememden:)


Kirpi gözlemleme oyunu ile mutlu çekirdekli bir bayram tatili (seviyorum bayram tatillerini), gene mutlu çekirdek hallerinde yağmur ormanlarında bitirdiğimiz  akvaryum gezisi, en yoğunundan bir iş temposu (bu hala sürüyor) ,  bol atraksiyonlu- stresli ama  dönüp bakınca durum komedili ve elbette ki bol kikirdemeli bir Kıbrıs seyahati...
Bitti hepsi!
Yerini üç günlük yılbaşı tatili hayallerine  bıraktı.

Tabi bu tatil hayalimin yılbaşı heyecanıyla bir ilgisi yok. Sadece basit bir, 'iş yükü'nü unutma temennisi.

Gerçi yaptığım onca hesapsız alışverişten sonra olsa olsa yapacağım ev keyfi bana çok bile. Bakalım artık.

Ne yaparsam yapayım odağımda hep Ece Defne olacak. çokça belli olmasa da (daha çok uyumak ister gibi görünüyorum) onunla vakit geçirmeyi öyle özlüyorum ki! akşamları yorgunluktan dibe vurmuş bir halde olmaktan nefret ediyorum. ona kitap okumaya başlarken esnemeye ve hemen akabinde uyuklamaya dayanamıyorum. Oysa yolumu gözleyen tüm enerjisiyle oyun oynamak isteyen bir kuzu duruyor kaşımda, minicik:) kızıyorum kendime, çok!

Şimdi yapmam gereken disipline olmak, Defneciğin uyku saatlerini değişirmek ve başımın belası Ales'e konsantre olmak... sevgilimin dediği gibi,  ergenlere yaptığım o süper program ve çalışma sistemlerinden kendime de yapmam lazım, hem de çok çabuk...






Perşembe, Kasım 03, 2011

...

Nereden baksanız 2 haftadır belki üç  olmuştur bilemiyorum işte,  Defneciğin düzeni epeyce şaştı. düzensizleşti. ya da düzeni değişti. ne derseniz deyin sonuç aynı;  uykusuz her geceee!:)

Sessiz çığlıklarımı duymuş olacak ki 2 gündür erkenden uyuyor Ece Defnecik...
Dinleniyorum, kendime zaman ayırıyorum...
İyi güzel de biraz fazla erken geldi bana bu uyku. Ne kudurabiliyoruz, ne resim yapıyoruz ne Pepe'den bahsediyoruz!  Zaten bütün gün özlüyorum, bari 9 gibi uyusun di mi ama, bi göreyim yüzünü? Pepeyi bile özledim vallahi:) yok ama eski düzenimize dönemedik bi türlü... ya 8'de uyuyor ya gece 12'de, sevgili gelene kadar bi ortasını bulmak lazım.
Ki yarın geliyor sevgili:)

Defne'nin uyku saatlerini dönüştürebilmek için geciktim. Ama olsun:)

Salı, Kasım 01, 2011

Kendime Ayna...

Yorgunluna değdiği zaman 'bişeyler' nasıl da huzurlu oluyor insan...
Artık o 'şey' ne ise... çocuk, iş, hasret...
Hepsini kastediyorum.
Boşuboşuna yorulmadığını duymak
görmek
yetiyor insanı güçlendirmeye...

*
Herkeste de bu böyle değil midir zaten?

Pazartesi, Ekim 31, 2011

Happy Two


Aydeddemizi kondurduk pastamıza...
Ve en sonunda yaptık partimizi! Geçen pazartesim de...


Yağmurdan yana şanslı sayılabilirdim... 'yağmur başlıyor galiba' diyenlere  'yok yok yağmıyor' diyerek herkesi topladım bahçede:)  E kolay olmadı tabi... 
 'çiselemek mi?? yok yok iyi hava, hem erir miyiz canım?...'
'hava sert miymiş? e canım yok mu kimsenin hırkası ama?'



Renk, tat,  müzik, çocuk, neşe... herşey güzeldi de... tek eksik babamızdı! Ama az kaldı... Defnecik diyordu ya 'dört' diye, 4 gün sonra yanımızda babamız! 


   Annemin eli değmese, serin havaya rağmen uzayan sohbetler olmazdı bence... Gerçi bana gerek yok artık:) Defne en tatlı ifadesiyle ANNANNE diye peşinde koşarak  teşekkür etmiş oluyor zaten!

    İyi dileklerini esirgemeyen tüm blog arkadaşlarıma da çokkkkk teşekkür ederiz Defneyle!!!!




Cumartesi, Ekim 22, 2011

2

Dün akşam 2 yaş mumunu üfledik birlikte... 21 ekime not düşemedim ama olsun. Dün akşam ki o trajik kazanın üzüntüsü yetmezmiş gibi bir de trafiğiyle uğraştık. üç saatlik yol macerasından sonra eve gelişim epey geç oldu haliyle. Haliyle yazamadım. İşin kötüsü Defne uyumuştu bile...
Ama  en sevdiğim şey; sesimi duyar duymaz, ya da belki kokumu mu alıyor bilmiyorum hemen uyandı :) 
o uyanmasa ben uyandırırdım zaten:) gündüz öyle çok özlüyorum ki!
.
O küçücük elleriyle sevinç alkışları yaparken gözlerinin içi pırıl pırıl merak dolu bakışlarıyla... kutladık 2 yaşını. Bizbize.
Canımız babamız gelsin o zaman Bizbize bir kutlama daha yapacağız... 
- Tontinicim koskoca 2 yılı devirdin neler söyleyeceksin? 
- düüüdüüüüdaaaa daaaaa Ecceeee!!! (mutlu yıllar şarkısı:)

Ömrün boyunca mutlu ol, benim tatlı kızım! 

* Arkadaşları ve kuzenleriyle olan partisini pazartesi yapıyoruz! 




Pazartesi, Ekim 10, 2011

Yağmuru Çok Severim de Şu Gri Havayı Sevemedim Gitti...

Neredeyse yirmi gün olacak, bloguma giremedim bile, yazılarınızı okuyamadım hiç, Ama nasıl özlemişim nasıl... Sebebse başımda ki yoğunluklar elbette. Okullar açıldı diye boşuna sevinmişim, daha da yoğunlaştı işlerimiz ve bir süre daha böyle olacak gibi. İşin kendi yoğunluğu bi başka birde ayrıca başka telaşlarım da vardı... sabahın dördünde uyanıp herkesler uyurken yollara bile düştüm...  Umarım boşu boşuna değildir, umarım gerçekleşir hayallerim!  Bu yağmurlar da kızımın bahçe partisini suya düşürdü ama olsun belki bana bereket sinyalidir kimbilir;) şimdi pastırma sıcaklarını bekliyoruz hasretle, bahçe de  iyiki doğdun şarkısı söyleyeceğiz... Tabi benim hayallerim suya dökülmese, moral ve keyif adına bişeyler kalırsa...

Defne ile akşamları 1 ya da bilemedin 1.5 saat pek güzel oynayabiliyorum. Sonra ise gözlerim kendiliğinden kapanıyor zaten... 'anne hadiiiii' diye çekiştirse de Defnecik mümkün değil kalkamıyorum yerimden...
Okadar uykusuz ve yorgun  kaldım ki bu iki hafta içinde hazır alışmışken erken kalkmaya acaba kendimi disipline etsem mi diye düşünmeden edemedim. hani hergün erken uyanayım diye... ama yok gerçekçi olmam lazım, üstünde fazla durmadım bu düşüncemin:)

.

Defne artık cümleler kuruyor:) nasıl sevimli anlatamam!  ben işteyken 'neyde benim annem' diyormuş!  aman nasıl hoşuma gitmişti. Hemen aldım kucağıma Defneyi, madem konuşabiliyosun Defnecik anlat bakalım dedim, dertleşelim hadi!:)

sonra başlıyor - 'babaa dittiiii'
baba gelecek tatlım, işe gitti gelecek....
 pat diye yapıştırır cevabı - 'döyt' (ama o minik dört parmağını kurşun asker gibi birleştirip göstererek) E tabi 4 kasım da gelecek babamız, bilmez mi tontini:)

ilk hayranlığını yaşıyor pepe diye bir çizgi film! bayılıyoruş meğer... bir günlük iznim var zaten pazartesi sabah sabah onu izledik, bi baktım ağlıyor ama epey ağlıyor! niye? pepe bitti diye:) pc den de izletmedim hiç, artık sabahtan akşama kadar kalkmaz başında diye korktum...

.

Şimdi tek dileğim o en çok istediğim şeyin olması! Defne uyuyorken pc başında takip ediyorum hayalimi, umarım olur ve eğer olursa size bir sır vereceğim;)

Cumartesi, Eylül 24, 2011

Çok Teşekkür, En İçteninden...

 Herşey hazır diyebilmem mümkün değildi...
Müzik olmadan ne güzel olur ki? olmaz, bunu geçen sene gördüm zaten:P
şimdi ise
Müziğimiz de tamam oldu!
hem de hızır gibi
en keyifli şarkılarla dolu...
nasıl mutlu oldum bilemezsiniz
.
Zaten sanaldan gerçeğe dönmenin ta kendisiydi telefon konuşmamız...
 sanki hep tanıdığım bir arkadaşımdı
ama ben telefonda da söyledim
aslolan düşünmek...
Hem herkes için geçerli değil midir bu?
incelikler değil mi ki hep mutlu eden...
Sibel'in bu ince yaklaşımı da yetti bana!

ben artık ömrüm boyunca unutmam
benimle artık bu hikaye:)

Cuma, Eylül 23, 2011

kitaptan zihnime kazınan cümle: Ego ile Yapacağınız Hiçbir Savaşı Kazanamazsınız!

Sabah o kitabı okumasaydım da  inceden inceye istediğim şey  ' olur muydu' acaba?

İster kitabın bana düşündürdükleri,
ister o düşündüklerimin hissettirdikleri,
ister frekansımın değeri.... 
sebeb ne olursa olsun  'oldu' işte:)

Zaten hep içten içe biliyordum, inanıyordum olacağına ama  denizotobüsünde o kitabın sayfalarını çevirdikçe içimin taşması ile istediğim şeyin 'bugün' olması biraz şaşkınlık biraz hayranlık yaratmakla kalmadı biraz da güç verdi.

evet Yaz aşkı Deniz'in tavsiyesiyle aldım kitabı ve gördüm nasıl da torpilli olduğumu:)) Sabah toplantı için Bakırköy'e giderken başladım okumaya kitabı. İçim bi doldu bi taştı! Bi sürü şey düşündürdü, hissettirdi çünkü! ya da farkettirdi mi demeliydim... sonra toplantı dönüşünde de o pek istediğim şey OLDU:)) Süper ama di mi!!!

(evde tek başına filminde ki o replik geldi aklıma;
çocuk annesine kavuşmayı dilerken annesi gelir, çocuk da  - bu kadar çabuk istememiştim, der:) hatırladığım böyle bişeydi)

 ve daha önceden de evrenin bana ne torpiller geçtiğini farkettim. Aykut Oğut bilseydi kesin alırdı kitabına! öyle diyeyim...

Salı, Eylül 20, 2011

İki gün izin hayallerimde ki kadar da güzel değilmiş...

Okulların açılmasına en çok sevinen olarak başı çekiyordum, çünkü bu sayede iki gün izin kullandım:) başka niye olacak? ama bu hafta için geçerli mağlesef. Sonra gene haftanın en kötü günü olan pazartesiler benim!

Doğal olarak  kendimden beklentim iyi bir performansla verimli saatler geçirmekti  Ececikle... olamadı niyeyse...oldu da ben kendimi beğenmedim. İçim o kadar karanlıktı ki ondan tabi!


Off çok canım sıkkın! benzer yazıları defalarca okuyoruz biliyorum, daha dikkatli olmaya çalışıyoruz filan ama genede oluyor işte!  Cumartesi gecesi  yarım saat süren bir ağlama krizi! ve hafif tuhaflıklar! Pazar günü de sanırım bunun etkisiyle yaptığı  mızmızlıklar... ve sonuçta benim sıkılmam, yorulmam... vazgeçmedim tabi yapacağımız her neyse... yaptık, çıktık dışarı ama evin bahçesinde olsak daha çok eğlenirdi eminim.

Pazartesi de Ece Defneyle ilgisi olmayan  ufacık birşeyden kendimce sonuçlar çıkarıp, kimsenin üzemeyeceği kadar kendimi üzdüm. Tabi Ececiğe de numaradan bile gülücük saçamadım. Dürüstüm ya! ya var ya nefret ediyorum bu huyumdan. Üstüne üstlük bi de şımarıklık yapıyor diye kızdım! Manyak mıyım neyim? Unut işte, eğlen kızınla. Çocuğun tüm derdi beni normale çevirmekti oysa, biliyorum bi de! Ama yok beceremiyorum sakin kalmayı. Gerginliği sezen her çocuk gibi Ece Defne de mızmızlanma hakkını dibine kadar kullandı...

İmrendiğim tek anne tipi sabırlı olan! öyle isterim ki sabırlı ve sakın olmayı, duygularımı kontrol edebilmeyi...
'' İçinden ona kadar say''  ve '' Derin nefes al''  dışında var mı öneriniz? Siz ne yapıyorsunuz? Bi ben değilim di mi?

Pazar, Eylül 18, 2011

Pollyanna'dan Mektup :)

İyi mi desem acı mı desemmm ne desem bilemiyorum hiç:)

Güzel olan, Bahçeşehir ile  hepbirlikte toplaşıp İstanbul Kongre Merkezindeydik.  Yıllardır emek verilen bu güzel çalışmanın tanıtımı için.  Belgeseli oldukça merak etmekle birlikte aklım başka yerdeydi hep. Hemen yan tarafta (harbiye açıkhava) başlayacak olan Şebnem Ferah konserine kaçma planları yapıp yapıp durdum.

Hata bendeydi aslında, azıcık başımı kaldırıp baksaydım gündemde ne var ne yok diye haberim olurdu konserden! Ona göre yapardım planımı. Gerçi çıkışta konser kalabalığına karışıp bizim ekibe el sallayabilirdim, nasılsa karaborsaya düşmüş biletler için bağıranlar yeterince ikna ediciydi!  gayet rahat ve sürpriz bi kararla U dönüşü yapardım da ben...
 Ama olmadı işte,  sırf arabamı Harbiye'ye epey uzak olan işyerimin önünde bıraktığım için, konser çıkışı sefillik olmasın diye... Gece gece üç ayrı semtte mekik dokuyabilecek kadar sabırlı değilim ki!  Ne gıcık bi duru di mi?  Oldu işte, hayat!:)

Halbuki şu an bunları yazacağıma konserde şarkılarımı dinleyip mırıldanıyor,  kendime terapi yapıyor olabilirdim!

arabama binip eve doğru giderken çok uzunn zamandır hiç dinlemediğim bi şarkı da bana da teselli oldu!
basit ama teselli işte
Hiç olmayadabilirdi:)


SEVGİLER,  POLLYANNA

Salı, Eylül 13, 2011

Renk de var çocuk da...

Kendimi bi güzel kaptırdım tatlımın doğumgünü partisine! Araştırıyorum soruyorum  ne istiyorum diye düşünüyorum, hep oturduğum yerden... düşün düşün... 


Abartıyı sevmem, incik cıncık sevmem sıkılırım, onu boşver, bu çok gereksiz...


E ne seversin çakıltaşcım sen?


Yok o kadar da değil var sevdiğim şeyler, çocukların içine bi an neşe dolduracak  renk  olsun bi de bol çocuk... 
Pasta mı?  o renklerin içinde zaten! puding de bi  renk  neticede... süsler de  rengarenk  zaten...  e bitmiş benim hazırlığım gördüğünüz gibi. Maşallah rahatım ben ya,  başlasam mı partiye ne?:)


Çakıltaşcım sen bi de müziği ayarla! Müzik! 
.


Cumartesi, Eylül 10, 2011

Birikmiş Mimlerime tek tek cevap...

Mimlerim epey birikti; seviyorum da bu paslaşmayı. Blog arkadaşlarıma da çokk teşekkür ediyorum! Ama yoğunluk yüzünden düşünüp de yazamadım ne zamandır... 


* En son sevgili blogdaşım huzursuz ruhum sormuş bana da; ' Sadece bir gün için, karşı cinsin bedenine girseydiniz ama ruhunuz ve beyniniz aynı kalsaydı ne yapardınız? diye...

'' fırsat bu fırsat trafikte sinirimi bozan tüm erkek şöförlerden alırdım intikamımı:) artık taciz mi, sıkıştırma mı, el kol hareketimi, artislik mi... ne denk gelirse! '' 
başka da bişey istemezdim seviyorum kadın olmayı:)


*  Huzursuz ruhum bir de hangi şirin olduğumu sormuştu bana: 
'' Ben sanırım en yakın Hayalci şirine benziyorum! Hayalperest sayılırım, ama napıyım hayal ettikçe oluyor hep! valla bak...


*  ve son olarak  sevgili Sitare Blogger N lerini seçerken beni de 'en çocuklu hallerini anlatan' bloglardan seçmiş! Tüm diğer bloglar gibi beni de hatırlamasına sevindiğimi belirterek ben de seçeyim bloglarımı bakayım:)
Benim için; 
En güncel blogger:     huzursuz ruhum, yaz aşkı, bahar ve kızısı yağmur, pamuk prens tibet
En "özgün" blogger:  defneyle yaşamak, mavilimon
En çok düşündüren blogger: deli anne
En çok keyiflendiren blogger: cafe nohut, yolun neresindeyim, pino,  hamarat diva, pastacı rapunzel
En çocuklu hallerini anlatan  blogger: yaz aşkı, bahar ve kızısı yağmur, kayralı günler, furkan mert'le hayat, pamuk prens
En " arayı uzatıp özlenen" blogger: klavyemden dökülenler 


tek tek link veremeyeceğim, özür:(


Çarşamba, Eylül 07, 2011

Bahçe Delisi Ben:)

23 !
23üncü ay,  içindeyiz işte on altı gün oldu... iki yaşını dolduracak diye kıpır kıpırım.
Sanırsın ki birdenbire 2 yaşında olacak!
Sanki 'o an' için atıyor kalbim.
Büyüyor işte yanıbaşında, peki bu neyin heyecanı ki? bilmiyorum...

2 yaşının nasıl bişey olduğunu  Ece Defne'den bağımsız düşündüm. Başka bi 2 yaşında ki çocuk görüntüsünü  mesela... kocaman geldi gözüme. 2 yani. Yol katetmiş baya...
Dönüp kızıma bakınca da ' daha yeni çıktı bebeklikten be ' dedim kendime,  'saçmalama'... 
Hangisi 'gerçek görüntü' sorusuna ise yanıtım 'ikisi de' olur benim. Ki karışık mevzudur:) Ama ikisi de gerçektir işte! Kendi kendine konuşan felsefecilerdenim ben evet, konuştum durdum bi sürü...
.

Doğum günü partisi geçen sene de oldu elbette ama nasıl oldu diye merak edip bloğumda ararsanız bulamazsınız. Kaçamak ufak kayıtlar halinde bahsetmişimdir belki, o kadar. Detaylar ise ne yazılar da ne fotoğraflarda yoktur:) çünkü ne istemediysem olmuştu! O kadarda özen göstermiştim,  1. yaş günü parti diye ama  sonuç benim için hayalkırıklığı oldu diyebilirim.
Ama  çok da haksızlık etmeden basitçe istediğim biçimde olmadı diyelim. Çünkü sevgilimin yanımızda olması, Eminönüne birlikte süs püs almaya gitmemiz, heyecanımız... elbette çok güzeldi...

Çok istediğimse  bahçe partisi olmasıydı... ve tabi hep olduğu gibi korktuğum başıma gelmişti ve yağmur yağmıştı...

Bu yıl;  partiyi biraz erkene alarak bu meseleyi çözmeyi planlıyorum!:) Şans dileyin olur mu? dökülmesin gene yağmurlar...
.

Şimdi görüntü kısmına bağlayacak olursam; Defne benim gözümde bebek olmaya devam etsin hatta hiç büyümesin ama ben gene de silkelenip realist bi tavır takınarak parti için hazırlıklara başlayayım artık:))

Pazartesi, Eylül 05, 2011

Keşif Bahçesi


Biz de gittik... ve pek tabi bayıldık! Neresi olduğu ilk kareden belli zaten ama gene de tık tık... Koşturduk gülüştük, itişip kakıştık...   Bol bol fotoğraf çekerek terapi de yaptık... Ama en güzeli yorulduk:) Çünkü sonrasın da bi güzel uyuduk ki değmeyin keyfimize:)


Havalar soğumadan 'nereye gitse ki' diyorsanız, pikniği de seviyorsanız
tereddüt etmeyin, siz de gidin bence...