Perşembe, Haziran 23, 2011

Doğumgünü partileri non stop!

Bugün bahçe partimiz vardı gene.
Bu artık köy düğünlerine benzer bir hal aldı hani yazın hergün bir düğün olur ya:)
Bizim bahçede de hergün bir bıcırığın doğumgünü!
Şaka bir yana mutlu oluyorlar işte napalım, di mi ama?

 Doğum günü kızı dünya tatlısı Bade, 
 Bizim tontini ise karıncaların peşinde, herzamanki gibi.
Pek umrunda değil henüz partiymiş, pastaymış, balonmuş
Özgür kız o, gayet cool takılıyor kendi halinde...

 
  


 
  Pasta da umrunda değil derken öylesine abartıyorum sandınız di mi?
yok değil hiçç abartmıyorum! benim kızım ağzına bile sürmedi pastayı:)
 Defne 'sarma' yedi bol bol, geze geze düşürmedi elinden... 
e biliyor ağzının tadını!

Hem kendi yedi hem de Berk'e zorla 'sarma' yedirmeye çalıştı:) E bu da iyi:)
fotoğrafta yanında oturan Berk, sarma yemek istemeyen Berk...


 arkada görünen kürklü kokoş da Defne'in Dendisi (Deniz). Tutturdu Bade gibi ben de giyeceğim gelinliği diye, feryat figan!

Benim eşsiz desteğim ile hiç istemeyen annesi ikna edilmiş oldu eve gidip gelinlik karanlık kuytulardan çıkarıldı ve kışlık kürk de minik omuzlara geçirildi :)

neden bir tek ben destekledim Dendiyi? çünkü ben minicik bir kız çocuğuyken sırf annem beğenmiyor diye bana hiç giydirmemiş ben de hevesimi hiç alamamıştım:))
 bayılırdım şatafatlı şeylere o takunyalara... sanırım bastırılmış duygularım yüzünden şimdi pek bir sadeyim.

şimdi düşünüyorum da ben de elbette giydirmem güzel bulmadığım birşeyi
 ama hevesi varsa çok istiyorsa  bahçede falan giydirip hevesini aldırırım mutlaka!
.
neyse kurtardık Dendi'yi, şu an huzurlu sakin uyuyordur eminim.
.

uh!! ne doğumgünüymüş, anlat anlat bitiremedim.
daha da çıkar da aslında, daha ne komik haller var...
sabah erken uyanmam gerek.


öpücük!

Çarşamba, Haziran 22, 2011

Bi koşu gidip geldim 9 sene öncesine, çıtır oldum bir an da:)

Bu ara bir çok önemli işlerimi halletmekle uğraştığımdan pek yazamadım. Okulla  ve sağlıkla ilgili işlerim bunlar.

Okul demişken... Pazartesi üniversiteme gittim. Bindim trene, tıkır tıkır... trende yer kapma taktiğimin yıllar sonra bile hala işliyor olmasına ise çok sevindim.
Çünkü koltuğa yayılıp rahat rahat dışarı izlemek (aklımda Teomanın; bir tren camından dünyayı gördüm haline üzüldüm... sözlerini mırıldanarak), kitap okumak, biraz uyuklamak olmazsa hiç çekilmez! o nedenle hangi vagona binmem gerektiğini, treni hangi noktada beklemem gerektiğini iyi bilirim:)) baktın olmadı bin otobüse daha iyi, çekilmez o yol...

Neyse ki ben tüm bu ritüellerimin hepsini uygulayabildim yeniden.

Okulumu kucaklamak istedim. Okulumu severdim zaten ama daha da sevdim ve çok kıskandım. Kampüs daha güzel olmuş ki bizim zamanımızda(!) birçoğu inşaat halindeydi ya da bakımsızdı, ama şimdi daha güzel ve daha önemlisi öğrenci işleri öyle sistemliydi ki tüm bunlardan faydalananları kıskandım açıkçası.

Ne yana baksam çıtır kızlar delikanlılar... Ben de 9 sene öncesine döndüm ve aylak aylak kampüste gezinme moduna girdim. Havayı çektim içime, göl manzarasını işledim gözlerime;  Çok iyi geldi bana, özlemişim öğrenciliğimi...

.
Sağlıkla ilgili işlerimden hiç bahsetmeyeyim. Bi de bana hep ihmalkar olduğum söylenir ama işte biliyorum ben başıma gelecekleri de ondan sevmiyorum doktoru hastaneyi... Bişey için gidiyorum başka bi şey daha çıkıyor. Dert bi dert! Neyse kötü sonuç alırsam yazarım nasılsa, iç dökmem gerekebilir;)

.
Defne'ye hergün tatil, hergün bahçe! Gittiğimiz herhangi bir yer kesmiyor hanımefendiyi. ille de bahçe de kum havuzu keyfi yapacak. Öyle de keyif alıyor ki cidden ama bir de üstünden başından çıkan kumları hiç sormayın! Defne'nin aksine bir türlü tatil havasına giremeyen benim, tatil yerleri bakmıyorum mesela. Bırakın tatili havuza bile bi türlü gidemiyorum. Her ay tıkır tıkır para sayıyorum halbuki, ama pilatesi de havuzu da aksatıyorum. çok kızıyorum aslında kendime.


 

.

Ama ne havasına girdim biliyor musunuz? Çeyiz hazırlığına başladım:)))Zaten burada da yeşil ışık yakmışım.  Evet ikinci çeyiz dönemim! Ankaraya hazırlık! Aman nasıl zevk alıyorum tekrar, bilemezsiniz. Gelinlik kızlar gibiyim:P  Neler aldığımı da yazarım da aslında, sevgilime süpriz olsun istiyorum.;)



Cumartesi, Haziran 18, 2011

Ada

Bulutlu havada yapılabileek en güzel şeyi yaptık dün. Adaları dolaşmaya, biraz yürümeye gittik. Biraz güneş olsaydı işkenceye dönüşebilirdi. Ama yağmur bile çiseledi.
Önce Heybeliada'ya gittik  ve tüm duvarı kaplayan bu harika çiçekler karşıladı bizi ilk..


Eminim herkes aynı şeyi hissediyordur, adaya ayak basar basmaz mutluluk duyuyorum içimde. 'bir yere gidelim ya, nereye gitsek?' dediğimizde  'adaya gidelim' olur ilk fikrim. bu yüzden sanırım.


bu evin sıcaklığı ise ben de kendi evime odaklanıp hazırlığa başlamam gerektiğini hatırlattı:) ne de olsa az kaldı Ankaralı olmaya! 2. çeyiz hazırlığı dönemi başlasın artık!(hani annemdeyim ya geçici bir süre, o bakımdan;)
Hem İkea Ankara'da da açılıyormuş ya daha ne isterim!



Öyle sakin öyle dingin bırakmadık Adayı,

Defneciğin hezeyanlarını katmadan, vukuatsız ayrılmadık. Hani kırmızı burun demiştik ya, düşmüştü de. İyileşmek üzere olan minik burun gene yara aldı :(
 Çok ağladı kuzum. Ama neyse ki arkadaşı Dendi (Deniz) bizimleydi. Birarada olmak çok yarıyor çocuklara...



Salı, Haziran 14, 2011

Ahey hey heyyy... ( Unutmadınız di mi Kargoyu?;)

Uzunca bir zaman sonra yeniden deniz yolculuğu yapmanın keyfini yaşadım bugün. Bir güzel yerleştim koltuğuma, gazetemi açtım, bi yandan da zeytinli poğçamı kemirdim... okudum okudum, didik didik ettim sayfaları.... sonra sayfanın yarısı genişliğinde bir reklama ilişti gözlerim...


 Doldu gözlerim, tutamadım gözyaşlarımı. Burnumu daha bi çekmeye başladım.  
Altına Ece Defne yazsam tam olurmuş gibi hissettim. Sonra bir reklamın, hikayemize bu kadar denk gelmesine şaşırdım.  Şaşılacak birşey yok aslında biliyorum, kim bilir ne çoktur aynı hikayeyi paylaşan. 
Reklama konu ettiklerine göre:)

Hem zaten alt tarafı ajite içerikli bir kargo reklamı! 
kargo ya.  Aşk filmi değil ya!
Uzaklaştım.  Düşünmedim. 


Sonrasında bu hüznümü  ödülle telafi edermiş gibi, çok iyi geçti günüm. İyi ve güzel olan daha önce çalıştığım kurumda yeniden bulunmaktı. Ait hissetmek,  bir çok tanıdık ile bir arada olmak, bildiğim mekanlarda yeniden bulunmak...

Ha Bi De Süper Bi Haber Aldım!
 Tanrım nolur nolur nolur nolur nolur nolur..........


Kışın kar yüzünden kırmızı burunlu yazın yaramazlıktan:)

 

Hangi ara büyüdü hiç bilmiyorum ama süslenmeye başladı. Mesela şirin mi şirin bi bilezikleri var kuzunun bi de bilezikleri takınca kollar havada yürüyor.Tokalar takınca saçını farklı toplayınca bir edalı oluyor...

oluyor olmasına da çok sürmüyor. Çünkü o annesinin afacanı! kumla oynamak ya da karınca peşine düşmek için harekete geçiyor hemen.

en cici elbiseleri giydiriyorum ama o kadar muzur ki olmuyor:) ya gerçekten olmuyor, şöyle bi hanım hanımcık durmuyor. yok diyorum yakışmadı gene. 
zaten bu cicili bicili fotolardan çok kısa bir süre sonra burnu yara bere içindeydi.  
zaptedeniyorum mağlesef!


 Bi burnu değil ki kırmızı olan... O kürdan bacakları bile sıyrık ya da yara içinde... geçelerde de çenesi yaralanmıştı. Düşe kalka büyüme sözü de tarafımca doğrulanmış oldu böylelikle.

Bu bonibon da hep benim yüzümden! kaç anne der ki küçücük çocuğuna hem de markette 'aa bak bu çok güzeldir' diye . Halbuki bi balonla da mutlu oluyordu, sus işte be kadın. Çocukken pek severdim diye onun da seveceğini düşündüm bir an ama tutamadım çenemi.  Ve sevdi tabi. Unutmadı da mağlesef. şimdi bahçeye her çıktığımızda elimden tutup markete götürüyor beni. Bonibon almadan çıkmıyoruz. Boyalı boyalı ya,  uff... artık arkadaşlarına verelim, karıncaya verelim, bana da bana da, aa yere düştü derken kendimi affetmeye çalışıyorum.


Pazartesi, Haziran 13, 2011

Sahi Nereye Kayboldu Hugh Grant?

Kullandığım hiç bir oy kazanmadı şimdiye kadar. Alışkınım aslında:)
Gene öyle oldu.  Hem şaşırmadım hem gene (!) hayal kırıklığı yaşadım. bu hayal 'çıkmadık canda umut vardır' misaliydi zaten. Ama olsun.
'Testi kırıldı' o çok sevdiğim Yılmaz Özdilin dediği gibi.

Artık oy kullanmama hakkımı kullanmayı planlıyorum bundan sonrası için.
.

Bacaklarımı pufuma  uzatıp  Hugh Grant'lı  bi romantik komedi izleseydim hiç olmazsa yorgunluğum giderdi, hem yağmurlu havada da çok daha güzel olurdu...

Hu Huuuu....!!!!

Burdayım işte'! yaşıyorum:)
hep Defne yüzünden'! inanın bak!
biberonundan su döke döke, diz üstü bilgisayarım üşüttü sonunda.

Kavuştum kavuşmasına da bi soğuma geldi gene  bana sanki... tuşlar bi hoş olmuşlar, bi alana bi bedava gibi tek tuşta iki harf konduruyor, düşünün şu an ne kadar zorlandığımı! yeni yeni huylar edinmiş mesela girdiğim her sayfa da güvenlik uyarılarında bulunuyor. ona tık buna tık derken  kapağı patt diye kapatıp sakinleşmeye çalışırken buluyorum kendimi.

.

Tabi notebook özlemi çekerken ben ve yağmurlar bi türlü dinmek bilmezken anlatacak şeylerim de birikti. ama şimdi anlat deseniz  aklımda tek kalan defnece min  belirgin bi şekilde büyümesi ve o çok istediğim kurumla anlaşmış olmam.

Hani kızım peşimi bırakmayan, zor anlarında bana ihtiyaç duyan bi çocuk olsa e çalışmasam daha iyi mi ne? derdim. Ama öyle değil ki! oyun oynarken iyiyiz de hastayken, yemek yerken, kendinden daha küçük kuzeninin varlığına inanamazken.... hiç bana ihtiyaç duymuyor. hiç olmazsa büyümesiyle birlikte artan çığlık/ bağırma/ inatlaşma arasında ruhsağlığımı kaybetmekten kurtulurum dedim:)
tabi bu kadar kaba bakmıyorum aslında meseleye ama açıkçası beni tüm gün özleyeceğini ümit ederek kaçak oynuyor olabilirim...!
.

Herkeste mi var foto yükleme sorunu bilmiyorum ama blogger fotoğraf yüklemeyi becerebilirse tekrar, Defneciğin tam gaz devam eden bahçe partileri ve kum havuzu keyflerini paylaşacağım. öpüldünüzzz.