Cumartesi, Haziran 26, 2010

ÜÇÜMÜZ...

Sevgilimin gelmesine az kaldı, başbaşa kalabilmek uğruna azıcık geç gelecek ama olsun az kaldı işte, sonra 'üçümüz' olacağız ya (çok seviyorum bu kelimeyi: üçümüzzz!)... Evet başbaşa kalabilmek için oyunlar oynamış olmak da yeteri kadar sinir bozucuydu ama bu başka bir yazının konusu, çekirdeğiz biz de ama inandıramadık galiba birilerine napalım! neyse şimdi bozamam keyfimi...Nasılsa benzer başka birşey sıkar canımı o zaman anlatırım...

şimdi aklımda şu tatlı şarkının dışında 'üçümüz' tıngır mıngır tatil yolunda giderken var ... hiç birşey yapmasak gene güzel geçecek biliyorum...ama diyorum içimden 'hiç geçmese, geçip gitmese' keşke.


şimdi biliyorum ben, o kadar hızlı alışacağız ki birbirimize sanki hiç gitmemiş hiç ayrılmamışız gibi olacak. Gene gideceğini bilmek tinsel durumumu böyle dengesiz kılıyor ama yok yok hiç bozmuyorum keyfimi!

(işteee tv de çıktı şarkım:)) gidersen yanına al benidee benideee... söyle sertabcım ben dinliyorum)

.


İlk tatili için herşeyi hazır Defneciğin, bikinisi, güneş gözlüğü... e tabi ben de evin büyük çocuğu olarak aldım cicilerimi...bugün bikinimi de aldım tam oldu, tatil havasına girdim bile:)) bir de gitmek istediğimiz yeri kesinleştirebilirsek aman ne hoş olur...hatta tam süper olur, yoksa sona kalan dona kalacak gibi!

Defne bu aralar lokum gibi, öpüyorum öpüyorum doymuyorum, bi de pek nazlı numaradan ağlamaları aksırmaları tavan yaptı hayır sanki nazlanmasa ilgilenmeyeceğim:) babası şaşıracak nasıl seveceğini:)

Birkaç gün sonra Karadenizdeyiz tontini ve annaneyle... Benim annaneme gidiyoruz:) şöyle bir köyle bir tanışsın, karadenizle bir tanışsınnn istedim, sevgili gelene kadar mini tatil :) hem orada zaman şıp diye geçecek ve bir bakmışız babamız gelmişşş!!!

.
Sonra Ankara'ya bir cee demeye gideceğiz ve söylemişmiydim umut etmeyi ihmal etmiyorum !:))

Salı, Haziran 22, 2010

...yağmur olup yağsan sen üzerime...

Ben yazdım bu şarkıyı diyebilirim 'asla' için... hatta benim bu şarkı! zaten sessizce gönderdim bile sevgilime cümlelerimi... evet evet benim cümlelerim:))

Bu albümü kaç defa gördüm dinledim radyoda ama çok da ilgimi çekmemişti aslında, benzinci marketinde görünce 'aşkımla tatil yolunda tıngır mıngır giderken arada dinleriz dedim 'rengarenk' albümü için... ani bir karar oldu ama iyi ki almışım

.

Aslında çok yorgunum şu aralar, hem Ece Defne'nin etrafında dönmekten, hem haftasonu yatak odamı değiştirme gayretimden, çalışma hayatıma yeniden dönme zamanı geldi ama yeni bir sektör mü yoksa kaldığım yerden devam mı diye düşünmekten, tezsiz yüksek lisansı kaldıran süper yök'ten hala ses çıkmamasından, aşık olduğum adam nezaman gelecek ve bir daha geri gitmeyecek diye düşünmekten, düzenli sıradan basit bi hayat dilemekten yoruldum, hem de çok... sanırım bunları düşündükçe çizgilerim artmaya devam edecek ve çirkin bi kadın olacağım giderek:)

Tatil hazırlığına kaptırdım kendimi ama tatil yeri hala belirsiz:)) o kadar bakmama rağmen istediğim gibi bir yer bulamamaktan o kadar sıkıldım ki, artık düşünüyorum öylesine rastgele gitsek, gidince karar versek kalacağımız otele? hep öyle yapardık eskiden, şimdi Defneyle de öyle yapsak? pişman olur muyuz ki? Sevgilimin yok hiç cesareti:)

.

Ece Defne tam da bugün sekiz ayını doldurdu, 8. ayını geride bırakmış olmasını hayretle izliyorum; bakışlarını, mimiklerini, numaradan aksırmalarını, ses oyunlarını, sözlerime vermeye çalıştığı tepkileriyse hayranlıkla... her anını alıyorum hafızaya, hem flash diske(zaten o kadar çok çekiyorumki fotoğrafını artık korkmuyor makineden:)) hem de kazıyorum beynime... babası sonradan da olsa bir çok anını bilsin diye...

Cuma, Haziran 11, 2010

Ağustos Böceği mi Karınca mı ?


Oldu bitti hayvanlar hakkında ayrıntı bilgiler hep ilgimi çekmiştir, mesela penguenler neden toplu halde güneşte dururlar, koalalar okaliptusa rağmen nasıl olur da zehirlenmezler, zürafalar, filler...vb. bi dolu şey...

Şimdi Ece Defneye kitap okurken hikayede geçen hayvanlarla ilgili anlatıyorum bildiğim kadarıyla, bilmiyorsam bakıyorum mutlaka. E tabi kuzunun pek de umrunda değil şimdilik tek derdi kitabı kemirmek :)) ben okurken önce bakıyor resimlere sonra kemiriyor:)

Hani şu karıncayla ağustos böceği hikayesini bilirsiniz. Sizi bilmem ama ben ağustos böceğinden taraftım:)) hala da öyle... karınca karşısında yalnız kalışına kıyamazdım hiç:)


Sunay Akın'ı tv de dinlerken 'aaaaaa' diye bir tepki vermiştim, bu aaaa ağustos böceğine acımak mı yoksa ağustos böceğine hak vermiş olmamın mantıklı gerekçesini öğrenme sevinci/şaşkınlığı mı bilemiyorum... Sunay Akın'ın bu açıklamasına az önce nette tesadüfen yeniden rastladım ve paylaşmak istedim


'' Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir lavrada ortalama
olarak 12 yıl bekler. evet, tam 12 yıl.

12 yıllık hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır: ağustos.

yani topu topu bir ay...

şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir.

çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir.

düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık. ömrün bir ay...

buldun, buldun... bulamadın, bir daha yok.

siz olsanız çalışır mıydınız?''

Sunay Akın




Küçükken okuduğum bu hikayenin var mı etkisi bilmem ama ben hala karıncalara gıcığımdır:))

Pazartesi, Haziran 07, 2010

GRİ

Nerden çıktı bu gri hava? piyangodan falan mı? hiç yoktu gereği halbuki...şimdi bende gri oldum! haftasonu da griydi zaten...haftasonu da hiç umduğum gibi geçmedi, bu sebebten içim griydi zaten gözlerimde bulutluydu, şimdi de bu hava...benim yüzümden mi acaba bozdu havalar? üzgünüm öyleyse, evrene kötü sinyaller gönderdim demekki:) halbuki nasıl da pozitiftim?


özetin özeti: evde otursaymışım daha iyiymiş

.


Kendimi biraz onarmam gerek, dedim kuzuyu alayım yanıma Mango'ya falan gidelim. ne de olsa en süper terapi merkezi... di mi ama? ama kuzu uyuyor içerde, büyümek istedi gene:)

Zaten yağmurlar da artacakmış, sevgilicim çıkmayın dışarı dedi:(

Erimeyiz tabi yağmurda ama şimdi zaten Defneyle yalnızken korkuyorum araç kullanmaktan, zorlamamak gerek...

.


Evde dolanırken eski fotoğraf makinemizde mevcut olan bir kaç fotoğrafı buldum ve ne kadar ince olduğuma bakıp bakıp iç geçirdim...
SPOR yapmam gerek; bari en azından sevgili gelene kadar biraz yapsam ya... ne güzel olur. Hep gıptayla bakmışımdır spor için ' bu benim yaşam tarzım' diyenlere! Oysa sadece 'mekik' çeksem de yeter bu göbeğe...


Kendime şöyleee kocaman bir şapka daha (daha dedim çünkü her yaz alırım ve her yaz sonu yok olurlar nedenini anlayamam hiç) alarak tatil alışverişine start vermeliyim... tabi Defne uygun görürse:)
Hem zaman daha hızlanır belki, bilemiyorum...

Cumartesi, Haziran 05, 2010

Bana YÖK ten Otuz Yaş Süprizi ! desem daha doğru bir başlık olacak:))

Sabahtan İzmit'e gidiyoruz tontiyle ve anneanneyle... harıl harıl çanta hazırladık, anca yer gördük vallahi. Ne zor işmiş allah aşkına, çocukla bir yere gitmek cesaret istiyor artık! Hazırlanmak az bi dert değil, zaten sırf bu yüzden pek kıpırdamıyorum yerimden, çok gerekmedikçe gitmem pek uzağa, tabi benim ki tembel işi dikkate almayın siz...ama özledim İzmit'i, çok oldu gitmeyeli, teyzemin neşesini bir paylaşalım, el emeklerini bir görelim dedik... tembellik et nereye kadar di mi ama?


Sanırım son gezdiğim el emeği sergisi Beyoğlunda ki o 'girmeden duramadığımız' kız sanat okulu kermesiydi:) şimdi ne alaka dememek gerek, zira ben çok ama çok çok özledim Beyoğlunu! kermesini değil tabi:) sokaklarında dolaşmayı, tezgah karıştırmayı, nevizadede ki hararetli ve bol kahkahalı geyikleri, mis sokakta soluklanırken yaptığımız uzun sohbetleri....
çok özledim gerçekten de ama neyse şimdi kendimi üzmemin alemi yok gece gece!



'şimdiki zamana dönüyorum ve Teoman'ın dediği gibi düşünmüyorum' :)
(şarkıda diyor ya düşünmeeeee düşünmeeeee kim anlamış ki sen anlayasın böyleeeeee)

...
Buarada bugün öğrendim ki Alese boşuna girmişim:))) sevgili süper yök değişiklikler yapmış bi dolu, ama ben o kadar ilgiliyim ki yeni öğreniyorum daha:) neyse oldu bikere, bu alesimi de kullanırım bir şekilde nasılsa... pek komiğim ama ya, rahatlığın da bu kadarı! sevgiliyi kıskandırdım rahatlığımla, hayretlere düşürdüm :))
...

Güneşli, sıcak, mutlu ve çok güzel bir haftasonu olsun ! ! !

Çarşamba, Haziran 02, 2010

RUHUMUZ HEP GENCECİK KALSIN...AMA HEPP !


...bugün benim doğumgünüm hem sarhoşum hem yastayım bir bar taburesi üstünde...

Her doğumgünü çocuğu olduğumda dolanır dilime bu şarkı. İlk dinlediğimde de 2 hazirandı zaten, bahar şenliklerimiz vardı, kampüste dinlemiştim. aa ben 'çocuk' dedim di mi, yok yok 'doğum günü çocuğu'değil de başka bişi olmalı bunun adı:) e koskoca 'otuz' bu !

Üçlü rakamlara alışmam biraz zaman alacak sanırım. Gerçi benim ruhum gencecik hala ama ''otuz'' demesi de biraz zor geldi açıkçası, böyle ağzı çok dolduruyo sanki...oo-tuzz
ruh aynı bildiğin ruh ama ne güzel, değişmiyor yaş almıyor, ben gene bildiğin çakıltaşı...

En güzeli fazla yormamak, hissettiğin gibi yola devam etmek...

Çocukken otuzlu kişileri koskoca insanlar olarak görürdüm ama hiç de değilmiş öyle, içindeki çocuğu koruyabildiğin sürece ruhun da gencecik aslında...

Öyle bir sürü mumu da doluşturmaya gerek yok pastaya, otuz mum nereye sığacak, bunun sonrası da var...bi tanecik yeter , hem dileğimin gerçekleşme ihtimali de artar böylelikle:) kolay olur söndürmesi, tek nefeste !...söndür tek nefeste, iyi ki doğdun!!! (gerçi şarkı başka birşey anlatıyordu:)


Dilek söylenirse gerçek olmazmış sözünü es geçiyorum, zaten gayet net,
''sevdiceğimi yanımda istiyorum''
ve 'çok sevgili otuzlu yaşlarımı kocacımla ve kızımla, sevdiklerimin yamacında yaşayarak geçirmek istiyorum; uzağa taşınmadan, ayrı kalmadan...'