Cuma, Aralık 31, 2010

İşte Sonunda Döktüm İncilerimi... MUTLU YILLAR HEPİMİZEE!!!

Yazamadım hiç yılbaşına dair bir iki satır. Bakıyorum postlara bakıyorum vitrinlere ı-ıh olmuyor.
Aslında her yıl heyecanlanırdım, etraf ışıklandıkça benim de içim aydınlanırdı daha da neşelenirdim. Son bi kaçyıldır böyleyim nedense... önceki sene CANIM Clementinin beni heyecanlandırmak için  gönderdiği, kargo paketinden çıkan süprizde aklım bu ara... yılbaşı ağacı kılıklı ve  pek komik bir mimikle yılbaşı şarkısı söyleyen oyuncakta...  Onu bir görse Defne bayılırdı eminim, önce şakın şaşkın bakar sonra başlardı incelemelerine. Bir koşu gidip evime onu alasım var bu ara.


Şimdi  bir fırsatını bulup Clementine'le  kolkola girip İstiklal caddesinde ki vitrinleri tezgahları karıştırıp, sokaklarında turlasaydık, tüm caddenin ışık ışık olmasından mutluluk duyup  cıvıldasaydık gelirdi yılbaşı heyecanım... hem de şüphesiz.

 'sen bana şunu al, ben de sana bunu alayım mı hı ne dersin? bile derdik:)  evet biz sürpriz nedir anlamayan bir ekibiz...

*

Bi de bu aralar soğuktan mıdır nedir İstiklal caddesinde ellerimiz üşüye üşüye NAR yememiz geliyor aklıma, ama bunun konuyla ilgisi yok bağlayamadım bir türlü. ama ellerim buz kesildikçe aklıma geliyor napiyimm

*
Şimdiyse içinde bulunduğum mod tam anlamıyla :  'Love Actually' izlediğimiz an da ki gibi. Sıcak sinema, patlamış mısırlar, biraz kikirdemek,
harika bir romantik komedi...

*

Şimdi niye 'yok' tüm bu kombinasyon diye sorgulamıyorum. yani vazgeçtim sorgulamaktan desem daha doğru olur.
Oluyor hep birşeyler, kutlamalar eğlenceler telaşlar oluyor tabi de özlediğim kombinasyon hiç olmuyor.
Hep bir eksik oluyor.
birilerine kavuşuyorum birini bırakıyorum

*
Şimdi hep birşeyler umut ediyoruz ya, biz sevgilimle bir senesinde tüm beklentilerimizi yazmıştık ikimiz. Sıralamaıştık inci gibi...  Sonra saklamıştık yıl sonunda açıp bakacaktık neleri gerçekleştirebilmişiz diye... E tabi bulamadık o kağıdı:))
her yılbaşında gelir aklıma, takıntılı gibi sorarım her yıl nereye koymuştum o kağıdı???
aslında biliyorum bi kitabın arasındaydı ama işte, çıkmadı birtürlü...

o yüzden artık mümkün olduğunca sadeleştiriyorum beklentilerimi
(hatırlaması kolay olsun:P )
sevdiklerimden ödün vermeden geçsin 2011
 sevgilimle, sevdiklerimle...

*

Hepimizin güzel geçsin yeni yılı!!
Dolu dolu!
Aşk mutluluk sağlık para...







Salı, Aralık 28, 2010

DoğaClup

Vazgeçtim yazın güneşinden sıcaklığından, önceki gün kadar ılık olsaydı ah daha da çıkarırdık buranın tadını...

İşyerimizin bize yılbaşı hediyesi olarak gittik ve bayıldık... Aslında gayette güdümlüydük; eğlenmeye, herşeyi beğenmeye, içip güzelleşmeye !  İki geyik çevirip laflamak vakit geçtikçe daha da tanımaya çalışmak, sonra güzel kafayla dertleşmek:)

                          

                                Bol bol fotoğraf çektim, hatta gönüllü bir modelim bile vardı...



Defne'ye bir an önce kavuşma telaşıyla ve 'aslında yazın burası süperdir hem ozaman bisiklete de binebilirim' planlarıyla bıraktım Doğayı...



Aklımda şimdi gidip tekrar,  bisiklete binmek:)

Çarşamba, Aralık 22, 2010

Söz Gösterisi!

Hayranlık uyandırıcıydı... 'SÖZ GÖSTERİSİ'

açık konuşayım bunca şeyi bilen birinin söz gösterisi daha çok sinir bozucu olur diye gitmek bile istememiştim. bi mükemmellik bulaşmış bu adama! Herşeyi nasıl tutabiliyor aklında, bağlantıları nasıl süper kurabiliyor ve nasıl bir bakış açısı var?
ama bende hayranlık uyandıran sadece Sunay Akın'ın zekası ve bilgisi değil; anlattıkları da başlı başına hayranlık uyandırıcıydı zaten!

 Bir sürü orjinal bilgi...

Okuduğum kitaplarını kısaca özet geçmiş gibiydi.
Hem de coşkulu içten anlatımıyla! Çok iyi geldi...

Çok sevdim hatta o kadar ki gece gece yazmaya üşenmiyorum:))

*

ve unutmuşum yazmayı, ekleyeyim hemen Oyuncak Müzesine gitmek Defne büyüyünce yapılacaklar listemin  üst sırasında...

Salı, Aralık 21, 2010

Ailecek Seviyoruz Tırtılı:)


Bi taktik geliştirdim ne zamandır

- Hadi bebeğim  bi tırtılı öp  öyle gel,  diyorum

  O arada fotoğrafını çektim çektim çekemedim başka bahara:))


badi badi yürüyüp öpüp hızla geri geliyor, fotoğraf makinesine...

*

Bazen  ona okuduğum kitapla ilgilenmiyor Defnece, bende tırtılı öpüp ona okuyorum
 (evet deli gibi:)

sonra Defnece tüm şaşkınlığıyla aramıza katılıyor, o da dinliyor kitabı:))
(keşke eğilip tırtıla şaşkın bakışını da aktarabilsem)

sonuç olarak seviyorum bu tırtılı, bugün de çok faydası oldu çookkk...
Sadece sallanıp şarkılar söylemiyor aslında bir kurtarıcı sanki O!

*
bugün demişken, bugün bi çıkamadık evden, anneanne bile gezdi ama biz kapının önüne bile çıkamadık. Halbuki hazırdım Defnenin çantası falan da... ama  olsun. Beraberdik tüm gün, ona hazırladığım yemekleri yemedi, altını değiştirmeyi gene başaramadım çünkü hiç durmuyor yerinde, yine dayanamayıp sinirlendim. Geçti. Ve  sonra tontini uyumayı seçti, çıkamadık! olsun beraberdik. Bol bol öptüm lokum yanaklarını.

*

Beyoğlun'dan kopup gelen, ruhuma uygun tarzıma uygun bir elegan  şal da hediyem oldu!

Cumartesi, Aralık 11, 2010

Bugün Kaçamak bir Haftasonu Sayılabilirdi benim için, Angelina olmasaydı...

Bu aralar yaşasın nidalarından gidiyor gibiyim, yaşasın toplantılar:P  ama erken bitenleri!!! erkenden yaptık paylaşımlarımızı, hazırladık özdebir sorularımızı e havada kötü zaten o zaman hadi by millet dedik ve dağıldık:))

ne kötü bir havaydı... hiç ama hiççç sevmiyorum soğuğu (böyle mi yazılıyordu?)... yani o kadar diyeyim üşüdüğüm an bi huysuzluk çöküyor üstüme! sinirlerim bozuluyor...kış daha yeni başladı ama genede merak ediyorum ne kadar sürecek diye...

dedim ki madem erkenden bitti toplantı, e şubeye de gidip çalışacak da değilim:)) ece defneye kitap almak için AVM ye gidecektim, gitmişken de bi film izleyip çıkayım dedim. Prenses Uykusunu izlemek istedim ama film bu AVM'de kalkmış ne yazıkki. Eh  madem öyle TURİST' e gideyim, Johnny Deep varsa iyidir film dedim ki pek severim bu adamı. Böylelikle '.....varsa iyidir' türünden genellemelerim çürümüş oldu! Zaten ilgilenemedim ki adamla Angelina Jolie beni hasta etti o şuh kadın tripleriyle, bir kaşık su da boğabilirdim...

film boyunca düşündüm düşündüm bulamadım bu kadının nasıl bir dünyası var? Johnny Depp'in ne işi var bu filmde? hem biz alışmıştık onu Tim Burton filmlerinde görmeye. Zaten Johnny'de kendini fantastik bi filmde sanıyordu bence:)

neyse işte  laf olsun diye yapılmış bir film, gitmiş bulunduk...

çıktım kızıma oyuncak ve kitaplar aldım, rahatladım...:))

*

Gene yarın oldu bile ! Şimdi haftasonunun çokçabuk geçmesini dileyerek uyumaya gidiyorum... Size de keyifli bir cumartesi pazar diliyorum. İyi geçsin haftasonunuz...

Çarşamba, Aralık 08, 2010

YAŞASIN İÇ DİSİPLİN!!!

Kendimi nasıl takdir etsem acaba???

Pazartesi günüm yani bir günlük izin günüm pek bir başarılıydı... Başarılı izin günümden kastım iç disiplinim elbette:) hep ertelediğim bazı işleri hallettim mesela. hem de sabahtan:) aman ne başarı demeyin hiç, çünkü benim erteleme hastalığım var ve de iç disiplinimi sağlayamama... yani ne yapmam gerektiğini çok iyi bilmeme rağmen bir türlü harekete geçememek gibi!

onu da yapmam lazım bunu da yapmam lazım...

aaaa evet bu da gerekli...

aman neyse haftaya artık...

hııımmmm bu hafta halledeyim..... derken bi bakmışsınız evden hiç çıkmamış ve hiçbirini yapmamışım... bu hep böyle işte

*



Hem sonra Defne uyurken sinemaya bile gittim bu sefer. Gerçi Alaska frigo keyfini tek başıma yaşadım ama olsun... film izlerken ya da birşeyler yerken yalnız olmak hoşuma gitmese de zihnimde 'sevgili geldiğinde yapılacaklar listesi' oluşturmak da iyimser bir yaklaşım:)

*

'AV MEVSİMİ' ne gittim ve tek kelimeyle harikaydı... kadro zaten çok iyiydi ama film müziklerine ve filmde ki her bir kareye bayıldım desem abartmış olmam. iyice gömüldüm koltuğa ve  filme kaptırdım kendimi. Öyle önerilerde bulunma sevdam yoktur hiç ama   eğer gidecekseniz en azından pişman olmayacağınızı söyleyebilirim....


*

         sonra ışık ışık caddelerde turlamaya gittik... belki yılbaşı heyecanımız gelir diye:)




                           hani bazı şeyler hiç ummadığınız bir anda dank eder ya...
                           işte ben bu fotoğrafta anladım Ece Defne'nin büyüdüğünü. 

*


                                             bu da benim kitap kurdum:))


                                                              *

                                             özetin özeti: yaşasın iç disiplin!!!

Pazartesi, Aralık 06, 2010

Yaşın Kaç Olursa Olsun Farketmez, Ders Almaya Devam...

Birşeyler kötü giderken aynı derecede ve birden nasılda güzel olabiliyor hayret ediyorum. Birden bire!

Dersimi aldım ben:
. sabırlı olmak gerekiyormuş;

. risk almak gerekiyormuş;

bak şimdi AKŞAM eve geldiğimde Defneceyle oyunları nasıl da kendimi vererek oynuyorum:) hatta öyle oynuyorum ki Defnece beni bir çeşit çikolata falan gibi görüyor olabilir...

İşin özü insanın kafası rahat değilken bırak iş yapmayı oyun bile oynayamıyormuş, bir kez daha anladım...


. Bende Hırs yok sananlar yanılıyormuş (buna kendim de dahilim tabi)! Birine çok sinirlenmem yetiyormuş. Bunu da anladım...

Düşündüm düşündüm... yeni tanıştığım çok sevgili psikoloğu kırmak istemem tabi ama tüm bunları anlamamın FREUD'la ilgisi hiç yokmuşşş:)

.

Bebek- çocuk nasılsa dememek lazım. Aklım başka yerdeyken hele ki canımı sıkan bir yerdeyken, gözlerim gülmezken (zaten gözlerimden anlıyor) nasıl da anlıyor beni Ece Defne. Hatta beni o en sevdiği kıvama getirmek içinde ne numaralar yapıyor... anlattıkları da bitmiyor hararetli hararetli... ah bi de anlayabilsem o anlattıklarını! neler söylüyor neler...
.

şimdiyse kıvama geldim ya kuzu da pek memnun hayatından... işten geldiğimde boynumdaki şalı alıp kendine doluyor, sonra omuzumda kikir kikir evi turluyor...

bende pek memnunum bu halimden, böyle sürsün istiyorum kaç gündür.

.

şimdiyse pazartesilerin en kötü gün olduğunu bile bile,  yine de bugünün çok güzel geçmesini diliyorum...

Pazartesi, Kasım 29, 2010

SEVİYORUM BEN MİMLERİ!:)

sevgili blogdaşım minimalist MİMlemiş beni, uzun zamandır hiç anket yapmamış biri olarak pek bi keyif aldım diyebilirim:))



1-En sevdiğiniz kelime: sevgilimin bana cümle arasında öylesine 'güzelim' demesi; direkt çocuklaşırım

2-Nefret ettiğiniz kelime: 'illaki' ıyy gıcık oldum gene...

3-Ne sizi heyecanlandırır: tatile gitmek!

4-Heyecanınızı ne öldürür: mesela yeni aldığım birşeyi değiştirmek zorunda kalmak, tüm hevesim kaçar

5-En sevdiğiniz ses: Defne'nin sesi, konuşma çabaları...

6-Nefret ettiğiniz ses: saat alarmı!

7-Hangi mesleği yapmak istemezsiniz: gürültülü ortamda olan hiç bir işi istemezdim.

8-Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz: kılını kıpırdatmaya üşenen bir tip için abes olsa da iyi bir sporcu olmak isterdim:))

9-Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz? ya kendim ya da doğal ortamında yaşayan bir vahşi bir hayvan olmak isterdim

10-Nerede yaşamak isterdiniz: Kaş!

11-En önemli kusurunuz: dengesizlik

12-Size en fazla keyif veren kötü huyunuz: Şımarıklık

13-Kahramanınız kim: sevgilim!

14-En çok kullandığınız kötü kelime: direksiyondayken ne yazıkki birçok kötü kelime!..

15-Şu anki ruh haliniz: düne göre daha huzurlu

16-Hayat felsefenizi hangi slogan özetler:tek bir slogan diyemem ama Sartre'da gizli tüm bakış açım ve Şebnem Ferahın HER şarkısında gizli iç dünyam...

17-Mutluluk rüyanız: Uçmak!
yamaç paraşütü ile uçma çabalarımı sevgilim engelledi hep(rüzgar ters dönerse bana bişi olmasın diye;)
şimdilerde uçanbalonla gökyüzünde gezinmek var aklımda. Kapadokyaya gitmeyi bunun için istiyorum sanırım.

18-Sizce mutsuzluğun tanımı: istemediğin biçimde yaşamak zorunda olmak

19-Nasıl ölmek isterdiniz: uyurken...
aslında big fish filminde ki adamın ölürken herkesle vedalaşması da güzeldi ama fazla duygusaldı en iyisi uyurken sessizce ölmek...

20-Öldüğün zaman cennete giderseniz Allah’ın size ne söylemesini istersiniz?
korkacak bişi yok, yeni bir serüven başlıyor...

ben de bu MİMi canım klavyemden dökülenler'e ve Hande'ye paslıyorum...

Pazartesi, Kasım 22, 2010

...

yani az önce bunalım bunalım yazıp, döktüm içimi. enter dedim sonra. yazımın üzerinde ki 22 Kasımı gördüm, yüzüm güldü hemencecik. sahi ya! 22 Kasım...

sevgili olmaya başladığımız, hatta evlenelim deyip imza attığımız tarih... keşke şimdi yanımda olsaydı da balıkçı lokantasında rakı içseydik...öyle kutlasaydık!





not: ikizler burcu için 'bir anı bir anına uymaz' dedikleri işte bu oluyor;)
not: kaç yıl oldu saymayacağım.

Kendime Geçmiyor ki Sözüm...

BAZEN çok kızıyorum kendime. Hatta Sıkça oluyor bu. Diyorum ki kendi kendime bu kadar takma be, es geç... es! yani ne var ki bunda, sanıyorum birçok insan yapabiliyor bunu zaten, e ben de yapabilirim heralde diyorum. ııh olmuyor.

birşeye üzüldüm mü tamamdır, bitmiştir o gün... bu surat bi ekşiyor bi ekşiyor... Of çok kızıyorum kendime!hiç sevmiyorum bu hallerimi.
Bu konuda çok uğraştım, disipline etmeye çalıştım kendimi, ama yok yaşım otuz oldu hala benimle bu pis huy.
hani şu da güzel olurdu:
'ya düşünme şimdi sen bunu başka zamana ertele, şimdinin tadını kaçırma'

.

morelimi bozan o bir dolu meseleyle yüzyüze gelene kadar 'üstüne' gidene kadar o kurtçuk kemirir de kemirir aklımın bir köşesini...adım gibi biliyorum.

yarın of günüm diye bu akşam çok kıymetliydi benim için ama ben astım yüzümü oturuyorum. Topu topu bir günlük iznim var o da böyle sefil olacaksa?

gidip bi kaç sayfa okuyayım bari... hem belki yarın sabah iyi başlarım güne. BELKİ.

Cumartesi, Kasım 20, 2010

NE GÜZELDİK İŞTE BİTMESEYDİ YA BAYRAM...

                             
Bu bayramdan aklımda kalacak olan kızımın sosyalliği

ve

 bundan müthiş bir keyif alması olacak...


kuzeniyle, arkadaşlarıyla...



Rüyanın paylaşımcılığı da unutulacak gibi değildi zaten:)
 Çok tatlıydı; bıdı bıdı 'gel Defne yanıma otuy' deyişi...


                 
                                  o kadar seviniyorum ki birlikte oynadıkça akranlarıyla...
                                                     bu çok başka birşeymiş!


                                        zaten Ece Defne de çok başka bir mutlu oluyor...
                                                     belli ediyordu yeterince:))

                               büyüklerimizi de ziyaret ettik elbette... şeker, çikolata...
                                            (Defne tabi ki yemedi!), ohh mis gibi.!

                                                                      *

                               hiç unuturmuyuz, bayram da babamızı da çokkkk özledik
                                                                     ve
                                 Ona da badi badi yürüyüşümüzü kaydedip postaladık!!!
                                   izlerken öyle keyif alacak ki, öyle güzel hazırladım:)


          *

                         Bayram bitmeseydi keşke diyeceğim ama nafile, yarın oldu bile!
                      uyumam gerek, çok çalışacağım...



                          Geçmiş Bayramınız Kutlu Olsun efendim ve iyi haftasonları olsun size...
(bana değil size:))


Perşembe, Kasım 18, 2010

Hu Huuuu.....

Yahu nerelerdeyim ben...??? ne kadar çok olmuş yazmayalı... Görünüşe bakılırsa yazmaktan vazgeçtim  sanır insan... ama değil işte.
önce notebookumla didiştim başedemedim ve dedim ki artık biraz da yetkili servis uğraşsın seninle zira ben daha fazla uğraşamayacağım... ancak gelin görün ki teknik sorunun hallolduğuna sevinemiyorum bir türlü  çünkü içindeki tümmmm ama tümmmm fotoğraflar uçtu gitti. Bi empati yapmayı deneyin, evet evet çok sinir bozucu işte? Ece Defne'nin doğduğu andan itibaren tüm detay fotoları, sevgilimle tatillerimiz gezilerimiz, hamile göbeğim....

Hala gerçek olamaz yaa diyorum kendi kendime... Adam telefonun ucunda,  hastasını kurtaramayan bir doktor edasıyla 'eee... ne yaptıysak kurtaramadık resimleri' dediğinde karnıma tekme yemiş gibi hissettmiştim. ve karnım ağrıdı basbayağı... Evet cihaz mis gibi olmuş artık  ısınmıyor, kitlenmiyor, açılmak için şarja ihtiyaç duymuyor, renkler çıldırmıyor... ama cihaz o kadar boş geliyordu ki epey bi süre yanaşmadım yanına,  notebooku cezalandırır gibi... notebooku daha elime yeni yeni alıyorum, bir çeşit yastı sanırım:)

şimdi Defne'nin fotoğraflarını  epostalardan eşin dostun makinesinden toplayıp yine eskisi gibi ay ay istifliyorum  özene özene...mesela iyi ki blog var, burda da varmış epey fotoğraf:)

*
sonra sevgilim geldi... O varken zaten yanından bile geçmiyorum  netin. Ama itiraf edeyim sevgilimle yatakta uyumadan önce couplingi izlemek apayrı bir keyif...

ama gitti gene... hem de baya oldu gideli. Uğurlarken onu dedim ki nasıl da kendi ellerimle uğurluyorum seni hayret ediyorum kendime... ne yaptığımı bilmeden hareket eder gibiyim sanki. neyse işte yeni planlarla hayallerle bıraktı beni sevdiceğim ki oyalanayım diye:))

*

başka ne yaptık... tontininin 1 yaş partisini yaptık! 29 Ekimde bol çocuklu  bol bayraklı cıvıltılı renkli bir 1 yaş partisiydi... Aklım da kalan ise   tüm çabama, ısrarıma hatta homurdanmama rağmen partinin birtürlü bahçede olamaması; şimdi bile havanın güzel olmasına hala sitem ediyorum
'e o zaman nerdeydin be güneş! hem ekimdi ozaman be güneş!'

*

veeeeee tontini pıtır pıtır yürüyorrr! hem de ne yürüme, özgürlüğünü ilan ede ede:)) çok seviyorum yürüdükçe keşfettikçe mutlu oluşunu...

*

bi ateş alma oldu bu yazı ama böyle kalmaz, gireriz detaylara, görüşelim yine;)

Perşembe, Ekim 21, 2010

1

tam da bugün işte...

21 Ekim 2009 06.45, minik bebeğime kavuşmuştum, şu saatlerde kollarımdaydı. kedi yavrusu gibi miniminnacıktı. Bense ayılıp yarım yamalak gözlerimi açtığımda ilk düşündüğüm şey ne sevimli olduğuydu...

şimdi 1 yaşında benim güzel kızım ve diliyorum ki  sağlıklı mutlu ve başarılı bir ömrü olsun...
taaa gönülden en içteninden diliyorum

Cumartesi, Eylül 25, 2010

Uslanmıyorum...

Bu akşam da buluşmak istiyorum sevgilimle...

İnternet marifetiyle görebildim dün ki hiç sevmiyorum cam. ile iletişimi, hatta cep tel.kullanmayı bile...

çünkü ne yaparsan yap paylaşımın ve  iletebildiğin eksik kalıyor. Sıradan kullanım için önemsiz birşey ama uzun süre ayrı kalınca ve tek iletişim yolun bu olduğunda yorucu oluyor işte...


  • 

tuhafıma gitti dün... Konuşurken bakıyorum ekrana bir yandan yüzünü inceliyorum sanki dokunabilecekmişim gibi... ama sarılamadığımı idrak edince amaaannnn deyip pat diye kapatasım geliyor bilgisayarı. bu kadar özlemişken bu şekilde yavan geliyor belki de...
Hergün uğraştığım ergen kızlar gibi heyecanlanıp konuşamıyorum zaten. bi heyecanlanıyorum, anlatmak istediklerim karışıyor çorba oluyor... sonra doluyor gözlerim, saklayamıyorum onu da...
Beni daha çok düşündürüp daha çok üzmeye yarıyor bu teknoloji sanki.    


  •  
Halbuki böcek gibi hızlı hızlı emekleyen bebeğini bu sayede izliyor, yavaş yavaş ayağa kalkıp ekranda boy göstermesini sonra marifetini göstermiş olmanın gururuyla gülmesini... 

Sonra da çıkaramıyor aklından biliyorum.  dokunamıyor diye o da içerliyor... Ama işte benden daha güçlü sevgilim onu da biliyorum...


  • 
Ama tüm bunları söyleyen ben değilmişim gibi  gene bu akşam da buluşmak istiyorum...


değişebilir hava bir anda:))


bir baktım odamın kapısında bana bakan bir cingöz...
sınıf değişiklikleriyle uğraşırken, sıkılmışken... hiç beklemediğim bir anda bebeğimi görmek nasıl rahatlattı ki evimde gibiydim... lokum yanaklarını öptüm öptüm öptüm!

kaptım kızımı kucağıma, doğruuu dershane ekibiyle tanışmaya...

alın size bir doz mutluluk dedim müdüre, öğretmenlere...:))

onca işin içinde kaybolmuş ekibe iyi geldi bebek! öptük, kokladık, ferahladık...

tüm havamız değişti, bir anda...


Salı, Eylül 21, 2010

yağmur yağsa bile bahçe de olsun diyorum, olmaz mı...


Tam bir ay kaldı bebeğimin 1 yaşını doldurmasına... Bense şimdiden panik oldum sanki...nasıl olacak 1 yaş partisi? neler yapmalıyım? neler hazırlansa güzel olur? şimdiden yapılacak bişi var mıdır ki? gerçi mutfak işi bana kalmaz nasılsa neye panik yapıyorum onu da bilmiyorum...



bari süslemeleri ben yapayım diyorum. ki bloglarda okuya okuya göre göre ezberledim ne nasıl güzel... birçok blogda gördüğüm doğum günü süslemeleri, sunumları vs herşey çok cici çok güzel zaten ama hazırlık aşamasında hiç güvenmiyorum kendime çünkü biliyorum kendimi başta böyle heveslenirim (ki aşkım heves der bana çoğu kez) ben de isterim ama iş başa düşünce sıkılırım ben öyle incik cincik uğraşamam fazla... zaten sıkılmasam nolucak el becerim sıfırdır benim... yakışmıyormuş elime!

ne demekse...



neyse işte; sonuçta Ece Defneme renkli, keyfli, bol çocuklu bir 1 yaş partisi yapmak var aklımda..

ama dediğim gibi bahçede...

ilk fırsatta kendimi Eminönü'ne salmayı ve her bişiyi hazır alıp yırtmayı planlıyorum:)) he hee


ve pek tabi önerilerinize açığım...

.

bu fotoğraflar ise bizim bahçe partilerimizden sonuncusu, Defneciğin arkadaşlarından birinin yaş günü:))



Elbette babamız olmadan kutlar mıyız 1.yaşımızı...
hiç olur mu öyle şey, gelecek sevgilim, öyle!

zaten çok özlemişiz...

Defne öyle tatlı gellll gellll gell diyor ki...




az kaldı...

Salı, Eylül 14, 2010

Çocuklu ve Puf Keyifli

akşam çok istedim; bişey olsa ve bir telefon gelse de
acilen iş yerine gitmem gerekse mesela diye
sonra ben pılımı pırtımı toplayıp kaybolsaydım...
mesela şu da olabilirdi, sevgi dolu bir goril pencereden elini uzatıp beni avucunda deniz kenarına götürebilirdi...





  • ve aslında pek bir komikmişim ki
    akşamları
    bacaklarımı pufuma şöyle bir uzatmazsam ve ağır ağır çayımı yudumlamazsam dinlenemem...
    gerçekten, öyle süslemiyorum cümleleri. romantiklik ya da sevimlilik de değil bu.
    her akşam kuzuyla oynayıp onu uyutup bana kalan vakitte bir güzel uzatmazsam bacaklarımı, oyuncağımı almazsam kucağıma, keyifle geniş geniş içmezsem çayımı olmaz...
    hem o kadar nettir ki aslında
    Defnenin uyku saatleri , mesela akşam saat 9 buçuksa emin olun uyuyordur ya da uyumak üzeredir




  • yani öyleydi en azından
    bayram tatiline kadar

    akşam tüm enerjim Defnenindi elbet ama artık gözlerim kapanmaya başlayınca kaçmak istedim


    tüm akşam ve neredeyse tüm gece ne uyuyabildi ne oyun oynadı...bir huzursuzluk bir huzursuzluk... gece bi ara yanıma aldım yumuk yumuk kıvrıldı gögsüme sonra da tabi dayanamayıp vicdan yaptım ben ama bir sağa bir sola dönerken mızıldanınca gene kendime geldim ne vicdanı yahu diye...
    iki gündür sabah gözlerimi açamıyorum rehavette değil bu,


    işte bildiğin yorgunluk... yatağımdan kazınmam gerekiyor,

    halbuki 9.00 iyi bir saat işe başlamak için
    artık diş mi yoksa düzenin değişmesi mi mesele karar veremiyorum


    ama tek isteğim akşam herşeyin eskisi gibi olması




    huzurlu bebeğim ve puf keyfim:>





    Pazar, Eylül 12, 2010

    Ana Kız Düştük Yollara...


    baktım ki yamacımda ki herkes bir yerlere kaçıyor, sevdiceğim de yok baktım... kaptım kızımı, bir küçük çanta hazırladım ve ana kız ikimiz kuş olduk uçtuk teee babanneye...

    Tatlı geçti Defnecikle başbaşa seyahat! uçağı beklerken hep yürümek istedi kedicik, hep başka başka resim olan bulutları izledik, dergileri karıştırdık, sonra kedi gibi kıvrılıp uyudu göğsümde... Anladım ki benim kuzum iyi bir yol arkadaşı bana, canyoldaşım benim diye diye öptüm öptüm lokum yanaklarını...

    .

    bayram tatilini fırsat bilip güneye gitmemiz güzel de oldu olmasına da ama biraz tuhaf oldu sanki, sevgilimin büyüdüğü evi bile gördüm mesela, küçükken oyunlar oynadığı sokaktan geçtim... bu sefer sevdiceğimin sevdikleriyle bayramlaştık kızımızla...

    hem nasıl sıcaktı oralar! aman yarabbi sanki Temmuzun ortasındayız, öyle sıcak!!! sıcaktan bunalırken Defneyle ben, kışı özlediğimi farkettim, serinliği, hırka giymeyi, yağmuru...

    .

    Adettendir, her bayram minişlerin eline harçlık tutuşturulur hani...bilmezmiyiz, ama ilk bayram harçlığı olmasındandı sanırım o kadar garipsedim ki Defneye harçlık verildiğinde... bir anda 'ay yapmayın nolur' derken buldum kendimi bir yandan da 'hakkaten yaa, çocuk benim bebeğim de di mi ama yaaa' diye mırıldandım da mırıldandım!
    .

    bir dolu fotoğraf çektim aslında, Defne kuzenlerinin peşindeyken, Ela Defneye oyuncaklarını vermezken, o meşhur bici biciyi yerken, Defne Adana kebabını sömürürken, babannenin evi bıcırıklar tarafından talan edilirken... hepsi amcanın makinesinde bekler bizi:(

    .
    umarım herkes için huzurlu keyifli bir bayram olmuştur
    bense
    kendim için bundan sonraki
    bayramların hepsinde
    sevgilimin yanımda olmasını umuyorum...

    Cumartesi, Eylül 04, 2010

    içimden geldi...


    yorgunluğuma ve uykusuzluğuma rağmen artık sabah sabah nasıl gülümseyebiliyorum bravo bana... ki güne suratsız başlayanlardanım ya da çatık kaş...
    Defnecik sabaha karşı kollarımın arasında, sanki uyumayan uyutmayan kendisi değilmiş gibi bir gülümseme yüzünde. ama çok tatlı bir gülümseme hem de muzur olanından...

    halbu ki ben hiç bilmem gece uykusuzluğunu, Defnecik mışıl mışıldır hep ama diş çıkarıyoruz biz...

    şimdi gözlerimin önünde o tatlı yüzü var gülümsemesiyle...
    .
    iş yerinde de ergen bebelerle uğraşıyorum ki onlara gösterdiğim sabır ve yüzümdeki gülümseme beni düşündürüyor aynı zamanda.
    Acaba annelikle törpülenmiş olmak mı yoksa ara verince çalışmayı özlemiş olmak mı sabrımın nedeni karar veremiyorum.

    şu hızlandırma programımız sebebiyle bende pek bir hızlıydım:P
    dolayısıyla öyle uykusuz öyle yorgunum ki...
    ama aklımda da uyumak değilde akşam prensesime güzel bir elbise almak var, bir bebek nasıl da güç verirmiş insana, bu olmalı sanırım.
    iple çekiyorum akşamı



    ben ergen bıcırıkların gönlünü yapmaya devam edeyim birazda
    felsefe yapayım onlarla
    sizde
    güzel bir cumartesinin keyfini
    benim için de çıkartın...

    Pazar, Ağustos 29, 2010

    Mutlu Son:)

    Hep derdim ki 'ben her yerde yaşayabilirim'


    öyle de gerçekten, zaten hatırı sayılır ispatlarımda var. Öyle kuru kuruya yaparım ederim diyenlerden değilim yani :P

    Bir kaç yıl önce, sevgilimi yaban ellerde daha fazla yalnız bırakmamak için hiç bilmediğim bir şehre gitme cesaretini göstermiştim... sevdiceğim mecburdu oraya gitmeye, ben aşıktım:))


    ve böylece bi iki sene yaşadım uzakta

    Ama basbayağı bildiğin uzak... düşününce kendimi köşede ve yalnız hissederdim İstanbul'a göre:)) evet hislerimin en somut tanımı: köşede ve yalnız (haritada da köşedeydi:)

    Gerçi sevgilimle yalnız olmak gerçekten harikaydı ama evimizden dışarı adım attığımızda yaşayıp gördüklerimizdi hikayemizin konusu!

    Bir şehirde yalnız hissetmek oldukça tuhaf birşeydir, var mıdır aranızda bu duyguya tanıdık bilmiyorum ama sanki sevgiliyle ben bir yanda şehir ve tüm herkes diğer yandaydı:))



    Öğrendim ki asıl önemli olan aidiyet hissedebilmekmiş... işte bu nedenle uyum sağlamayı reddetmiştim sanırım:) sevgilim benden daha sıcak olduğundan belki de, her uyum sağlama davranışı gösterdiğinde hep silkeledim onu hiç yorulmadan bıkmadan. Ödüm kopuyordu oraya alışmaktan...
    neyse işte esti geçti ve mutlu son!

    demiştim daha önce di mi umut etmeyi ihmal etmiyorum diye... azar azar gerçekleşiyor dileklerim farkındayım...

    hala inanmakta güçlük çekiyorum, dostlarımla bile paylaşmaya cesaret edemedim belki kesin değildir diye, sanki sevincim kursağımda kalacak sanıp korkuyorum. emin olmayı bekliyorum. İmzalara rağmen:)

    (zaten ben huy edindim korku üretme konusunda yok üstüme:)

    *

    Her seferinde ayaklarıma dolanan, hiç ama hiç aidiyet hissedemediğim şehirden TAMAMEN kurtuldum. Tatlı kuzumun uğuruyla İstanbuluma gelmek bir adımdı zaten ama şimdi tamamen diyebiliyorum:))
    kalbimin sahibi temelli gelince yurtdışından, Ankaralıyız!!!

    defalarca gördüm, severim ben Ankarayı...

    yaşarım orda:))

    Cumartesi, Ağustos 28, 2010

    Acele Etmesen mi ki Acaba?


                             Her ne kadar heyecanlandırsa da beni
    diyorum içimden acele etme büyümek için
    ama o pek hızlı!
    ve mutlu
    eee yürümek üzereyiz de biz:))

    Perşembe, Ağustos 26, 2010

    THANKS:))

    Clementin'im benim, harika olmuş çakıltaşları! bir çırpıda yaptığın buysa şöyle uğraşıp yapacağını merak ettim durdum tüm gün:))

    muckssssss....

    hem de kucak dolusu!

    Cumartesi, Ağustos 21, 2010

    ÖZLEYİŞ


    Tost ve limonata ikilisini güplettikten sonra sırada vapurda salınırken kitap okumak var. en sevdiğim şeydir işe giderken deniz yolculuğu yapmak ki daha dinlendirici bir yolculuk düşünemiyorum. Yok bence alternatifi.

    Ama söylemem gerek kesinlikle bu tost sadece Kadıköy'de ki Beşiktaş iskelesinde sevdirir kendini. Bu aynı şey gibi, ıslak hamburgerin Taksimde yenmesi gibi bir şey benim için ve vapurda rüzgar püfür püfür eserken kitabımı okumak...

    Artık işe giderken deniz yolculuğu yapmıyorum ne yazık ki , ama dün toplantı için Beşiktaş'a gittiğimde eskiden her sabah uyguladığım ritüelimi gerçekleştirdim.... o berbat sıcakta olabilecek daha da güzel şey kitabımı vapurun koltuklarına çivilenip kıvrılıp yatarak okumak olurdu herhalde...

    *

    Şimdi her akşam biliyorum ki evde bir sürpriz bekliyor beni, iş çıkışı koşa koşa gidiyorum sırf bu yüzden... e kuşlar söylüyor bana tontininin yeni marifetlerini. Mimikleri, cilveleri, cazgırlıkları... Artık el sallıyor mesela, hem de her sabah beni işe uğurlarken. Hem sonra yan yan yürüyor yengeçler gibi, tutunarak tabi...

    bir bakıyorum, anneannesinin kucağında beni bahçede karşılıyor kuzum, göz göze geldiğimizde aman ne heyecan ne aşk! eller bacaklar durmuyor hiç kımıl kımıl. Uzun sürmüyor ama arkadaşı Bade'yi görene kadar payıma düşen ilgi:)

    ne zormuş ayrı kalmak; öpüyorum öpüyorum içime çekiyorum kokusunu her seferinde ama doymuyorum. Artık ağlayarak dediğini yaptırmayı da öğrendi, anında büzüyor dudaklarını, acıklı bir ağlamayla durumunun aslında çok dramatik olduğuna inandırmaya çalışıyor:) o kadar özlüyorum ki, bu ağlamalara mızıldanmalara ne sabırsızlık gösteriyorum ne de bir oflama hiçbiri yok, kuş olup uçmuşlar sanki... sonsuz sabırlıyım söz verdim ben



    duruşuna kitleniyorum her bakışımda!
    en çok onu oyun oynarken izlemeye bayılıyorum ve Defne'den daha çocuk olup onunla oyun oynamaya...

    *

    şimdi, of günlerim haftanın en kötü günü olan pazartesilere dönmeden, bu pazar günümün tadını çıkarabilmeyi umuyorum.

    güzel bir haftasonu olsun herkes için!!!

    Perşembe, Ağustos 12, 2010

    Var içimde gizli bir hamarat belli işte !!!



    Doğrusu ben öyle on parmağında on marifet hatunlardan değilim, yemek yapmak ya da temizlik hususunda tembel bile denilebilir benim için! Son derece sevgi doluyumdur da ne yazıkki bu konularda pek ilerleyemedim...

    Ama bugün bir temizlik yapmışım evde inanılır gibi değil, geçmişim kendimden yani o kadar diyeyim! bir yandan Defneyle ilgilene ilgilene oynaya oynaya hem de... evet bugün tam bir hamarattım ben!! cif kokusunu sevdim bile diyebilirim mesela:)) işte bazen böyle esiyor bana, esiyor geçiyor hemen...

    Esas sebeb ise beklediğim telefon geldi ve çalışma hayatıma devam ediyorum!

    Tabi ben hemen elbise dolabımı alaşağı ederek yeniden düzenledim eksikler gedikler nelermiş bir bakayım diye... ve tüm evi dip bucak silip süpürdüm, Defne'nin odasında ufak değişiklikler yaptım; zaten gerekliydi emeklediği için ama Defne emekleyeli 15 gün oluyor, değişikliği neden bugün yaptım ki? Temizlik yapma ve işe başlama arasında ki korelasyonun sıfır olduğunun farkındayım ama gizli bir bağlantı olmalı... kafamı mı boşaltıyorum, yeni düzen mi kuruyorum? var mı ki bilen? hadi giysi dolabı ok. anlıyorum da ev işi ne ola ki?

    Yıllar önce gencecikken ben, işe ilk kabul edilişimde de durduk yere dolabımı düzenleyip odamı didik didik temizlemiş hatta halımı bile silmiştim(ilk ve son olmuştu)... annemle babamı odamın kapısında beni hayretle izlerken hatırlıyorum... hatırlıyorum da çözemiyorum hala ben halet-i ruhiyemi...


    *


    Çok duygusal değilim aslında çalışmamın en doğrusu olduğunu düşünüyorum ama gene de alamıyorum kendimi şimdi Defne'nin gözlerinin içine bakıyorum ve düşünüyorum alışmamız kolay olur mu diye...


    Olur ama biliyorum , verimli geçecek akşamlara ve izin günlerine güveniyorum...

    *

    Çarşamba, Ağustos 11, 2010

    kaçamak...

    şimdi yollarda gene... güle güle gitsin bir çırpıda geri gelsin benim sevgilim...

    Dolu dolu geçti günlerimiz bu sefer çok daha keyifliydi, başbaşaydık, cıvıl cıvıldık. Hem Defne'nin ilk tatiliydi hem de bizim çocuklu ilk tatilimizdi:) ve aslında pek bi başarılıydık şımarmak gibi olmasın!

    Daha Kaş'dan dönerken yolda yaptı sevgilim planı; haftasonu kaçamak yapalım diye... işte tam da bu yüzden sevgili istedi diye haftasonu Ağva' daydık! Defnemizi anneanneye bıraktık ve ilk kez minişimizden ayrı bir 'mini tatil' yaptık! ne yalan söyleyeyim çok da iyi yapmışız:)

    Bir gün ayrı kaldık bebeğimizden, dilimizden hiç düşmedi, bambaşka konuları Defneye bağlayabilme başarısını gösterdik:) nerde bebek görsek ayyyyy diye nağmeler mırıldandık, Defne'nin mimiklerini taklit ettik... çok özledik ve duramadık bir gün sonra koşa koşa gittik kuzumuzun yamacına...tam anlamıyla koşa koşa:) anladım ki 2 gün çok olurdu zaten ama 1 gün 1 gündür! yapmak lazımmış! kafasında soru işreti olan varsa tüyo vereyim tüm bunlara rağmen anne baba 'yalnız' kalmalıymış, göz göze dizdize fonda güzel bir müzikle sohbet etmeliymiş on ay öncesinde olduğu gibi; dikkatinizi çekeyim fondaki müzik, mızıldanma değilllllll:)

    .

    Ağva'yı sevdim, nehir kenarını kastediyorum ama! Nehir kenarı haricini pek sevmedim. zaten denizi sıradan kumu çok güzel aslında ama sahili tıklım tıklım, ipini koparan gelmiş! evet sıcaklardan napsın insanlar gelecekler tabi... ama işte ben sevmiyorum cümbüş hallerini. Ağva merkez desen gene aynı...

    Nehir kenarı çok güzeldi ama, zaten vaktimiz hep burada geçti...otellerin her biri birbirinden şirin, konseptleri gerçekten de çok güzel, programları da... yemekleri, canlı müziği, tekne gezisi, kanosu, denize ulaşımı, havuzu...herşey düşünülmüş ve nereye baksanız bir romantizm bir huzur...

    kaçamak için ideal mekan işte, karmaşadan uzak...

    Perşembe, Ağustos 05, 2010

    sevgili zaman gene yavaşlasan?

    İşte sevgilimin gidişinin yaklaştığının habercisi: İstanbul'dayız!

    zaman biraz daha yavaş... biraz daha yavaş lütfen...

    hani sevgilim bir an önce gelsin derken durmuştun sanki, bir türlü geçmiyordun...

    işte aynı öyle gene dur lütfen!

    Çarşamba, Temmuz 28, 2010

    İRMA KAŞ'TA:)


    Çok fena alıştım serin sulara, yüzüme vuran hafif dalgalara, her fırsatta cilveleşen baba kızı izlemeye...

    hani okuyorum hep bloglarınızda birinci ağızdan, babaya mucuk mucuk halleri! anneye pas yok hezeyanları! biliyordum da başıma gelecekleri ama erken değilmi ki? daha şimdiden! erken ya...bi yanlışlık olmalı bu işte ! :)

    Babasına hayran Defnecik! gözleri beni arıyor genede, yamacındaysam yeterli bu onun için, ama tüm enerjisi babasına!

    .

    Biz gene Kaş'tayız. En sevdiğimiz yerdeyiz, en sevdiğimiz keyfi sürüyoruz hatta bir de minişle birlikte!

    İşte tam da bu yüzden ufacık tefecik farklılıklarla sürüyoruz keyfimizi:) şezlong keyfini hiç birşeye değişmeyen biz saatlerce malak gibi (evet çok kaba ama kelimenin tam anlamıyla 'malak' gibi;) yatıp kitap dergi gazete okuyup karıştırrken, anladım ki şimdiye kadarmış bu sonsuz keyif! zaten Defne'den önce aman ne bol vaktimiz varmış meğer! tabi ki yine yapıyoruz tüm bu keyfleri ama sonsuz değil:) diyaloglar artık şöyle

    - aşkım ver Defneyi bana dinlen sen biraz...

    - cicim ben beklerim uyanmasını, sen bişiler ye, denize gir...

    - aşkım alsana Defneyi kitabıma devam edeyim...
    .
    .
    .

    gene de güzel ama, gene de tatlı! birimize yıkılmıyor ya sorumluluk, üçümüz de keyifliyiz o yüzden...

    .

    ve kabul etmeliyim ki hiç annesi gibi değil,  çok sosyal bu kız:) herkese bir sıcacık gülüşler, kıkırdamalar... ciddi bir çevresi oldu valla:) nereye gitsek beach ya da akşam yemeğindeyken, cafedeyken... 'aa Defne sende mi burdasın!!!'

    ama pek memnunuz bu sosyallikten:) bazen imdadımıza yetişen bir teklif gelebiliyor bu sıcak çevreden 'siz yiyin yemeğinizi biz Defneyi sevelim ' ....


    aaa evet güneş gözlüğümüz çok işe yarıyor herkese tavsiye ederiz:)

    .

    Deniz güneş demişken ilk dişimiz çıktı, artık emekliyoruz, emmeye de devam ediyoruz... iki saniye de durmuyoruz yerimizde:)
    .

    Ben şimdi süper ikiliyi izlemeye ve aşklarına tanıklık etmeye gidiyorum, arada bir iki öpücük kapmaya çalışmaya...

    Pazartesi, Temmuz 12, 2010

    Sokak Kızı İrma:))

    Rüzgarlı, dalgalı günler geçti işte bu kadarrrr:))

    Defne öyle sevdi ki denizi, hem de serindir karadeniz bilirsiniz... ama olsun biz hep cıp cıp hallerindeyiz her fırsatta... Denizde yüzüne su gelse de hiç asmıyor yüzünü, çıkmayalım diye:)) Karadenizin dalgalarıyla bile tanışık benim kızım...







    Denizi sevdi gezmeyi tozmayı da... yani o kadar ki tontini dışarıda uyuyor pusetinde, gözünü açıyor sıcacık yatağında; sonra da haydeeee tekrar dışarıya... öyle alıştı ki evde fazla durunca ağlıyor:)) dışarı çıkacağını anladığı an ses seda yok hiç... sokak kızı irma diyoruz kendisine:))



    Amasra'da ki tavşan adasına karşı oh bi güzel uyku çekti ki yanına kıvrılmak istedim nasıl...



    Şimdi tam kıvamında Defnecik, hiç tereddüt etmeden zaman kaybetmeden yüzebilecek babasıyla...
    Geliyor sevgilim, üç gün sonra yamacımda... o kadar özledim ki hiç ayrılmayacağım dibinden...
    ve tabi tontininin tatilinde de ikinci yarı başlamış olacak !!!

    Cumartesi, Haziran 26, 2010

    ÜÇÜMÜZ...

    Sevgilimin gelmesine az kaldı, başbaşa kalabilmek uğruna azıcık geç gelecek ama olsun az kaldı işte, sonra 'üçümüz' olacağız ya (çok seviyorum bu kelimeyi: üçümüzzz!)... Evet başbaşa kalabilmek için oyunlar oynamış olmak da yeteri kadar sinir bozucuydu ama bu başka bir yazının konusu, çekirdeğiz biz de ama inandıramadık galiba birilerine napalım! neyse şimdi bozamam keyfimi...Nasılsa benzer başka birşey sıkar canımı o zaman anlatırım...

    şimdi aklımda şu tatlı şarkının dışında 'üçümüz' tıngır mıngır tatil yolunda giderken var ... hiç birşey yapmasak gene güzel geçecek biliyorum...ama diyorum içimden 'hiç geçmese, geçip gitmese' keşke.


    şimdi biliyorum ben, o kadar hızlı alışacağız ki birbirimize sanki hiç gitmemiş hiç ayrılmamışız gibi olacak. Gene gideceğini bilmek tinsel durumumu böyle dengesiz kılıyor ama yok yok hiç bozmuyorum keyfimi!

    (işteee tv de çıktı şarkım:)) gidersen yanına al benidee benideee... söyle sertabcım ben dinliyorum)

    .


    İlk tatili için herşeyi hazır Defneciğin, bikinisi, güneş gözlüğü... e tabi ben de evin büyük çocuğu olarak aldım cicilerimi...bugün bikinimi de aldım tam oldu, tatil havasına girdim bile:)) bir de gitmek istediğimiz yeri kesinleştirebilirsek aman ne hoş olur...hatta tam süper olur, yoksa sona kalan dona kalacak gibi!

    Defne bu aralar lokum gibi, öpüyorum öpüyorum doymuyorum, bi de pek nazlı numaradan ağlamaları aksırmaları tavan yaptı hayır sanki nazlanmasa ilgilenmeyeceğim:) babası şaşıracak nasıl seveceğini:)

    Birkaç gün sonra Karadenizdeyiz tontini ve annaneyle... Benim annaneme gidiyoruz:) şöyle bir köyle bir tanışsın, karadenizle bir tanışsınnn istedim, sevgili gelene kadar mini tatil :) hem orada zaman şıp diye geçecek ve bir bakmışız babamız gelmişşş!!!

    .
    Sonra Ankara'ya bir cee demeye gideceğiz ve söylemişmiydim umut etmeyi ihmal etmiyorum !:))

    Salı, Haziran 22, 2010

    ...yağmur olup yağsan sen üzerime...

    Ben yazdım bu şarkıyı diyebilirim 'asla' için... hatta benim bu şarkı! zaten sessizce gönderdim bile sevgilime cümlelerimi... evet evet benim cümlelerim:))

    Bu albümü kaç defa gördüm dinledim radyoda ama çok da ilgimi çekmemişti aslında, benzinci marketinde görünce 'aşkımla tatil yolunda tıngır mıngır giderken arada dinleriz dedim 'rengarenk' albümü için... ani bir karar oldu ama iyi ki almışım

    .

    Aslında çok yorgunum şu aralar, hem Ece Defne'nin etrafında dönmekten, hem haftasonu yatak odamı değiştirme gayretimden, çalışma hayatıma yeniden dönme zamanı geldi ama yeni bir sektör mü yoksa kaldığım yerden devam mı diye düşünmekten, tezsiz yüksek lisansı kaldıran süper yök'ten hala ses çıkmamasından, aşık olduğum adam nezaman gelecek ve bir daha geri gitmeyecek diye düşünmekten, düzenli sıradan basit bi hayat dilemekten yoruldum, hem de çok... sanırım bunları düşündükçe çizgilerim artmaya devam edecek ve çirkin bi kadın olacağım giderek:)

    Tatil hazırlığına kaptırdım kendimi ama tatil yeri hala belirsiz:)) o kadar bakmama rağmen istediğim gibi bir yer bulamamaktan o kadar sıkıldım ki, artık düşünüyorum öylesine rastgele gitsek, gidince karar versek kalacağımız otele? hep öyle yapardık eskiden, şimdi Defneyle de öyle yapsak? pişman olur muyuz ki? Sevgilimin yok hiç cesareti:)

    .

    Ece Defne tam da bugün sekiz ayını doldurdu, 8. ayını geride bırakmış olmasını hayretle izliyorum; bakışlarını, mimiklerini, numaradan aksırmalarını, ses oyunlarını, sözlerime vermeye çalıştığı tepkileriyse hayranlıkla... her anını alıyorum hafızaya, hem flash diske(zaten o kadar çok çekiyorumki fotoğrafını artık korkmuyor makineden:)) hem de kazıyorum beynime... babası sonradan da olsa bir çok anını bilsin diye...

    Cuma, Haziran 11, 2010

    Ağustos Böceği mi Karınca mı ?


    Oldu bitti hayvanlar hakkında ayrıntı bilgiler hep ilgimi çekmiştir, mesela penguenler neden toplu halde güneşte dururlar, koalalar okaliptusa rağmen nasıl olur da zehirlenmezler, zürafalar, filler...vb. bi dolu şey...

    Şimdi Ece Defneye kitap okurken hikayede geçen hayvanlarla ilgili anlatıyorum bildiğim kadarıyla, bilmiyorsam bakıyorum mutlaka. E tabi kuzunun pek de umrunda değil şimdilik tek derdi kitabı kemirmek :)) ben okurken önce bakıyor resimlere sonra kemiriyor:)

    Hani şu karıncayla ağustos böceği hikayesini bilirsiniz. Sizi bilmem ama ben ağustos böceğinden taraftım:)) hala da öyle... karınca karşısında yalnız kalışına kıyamazdım hiç:)


    Sunay Akın'ı tv de dinlerken 'aaaaaa' diye bir tepki vermiştim, bu aaaa ağustos böceğine acımak mı yoksa ağustos böceğine hak vermiş olmamın mantıklı gerekçesini öğrenme sevinci/şaşkınlığı mı bilemiyorum... Sunay Akın'ın bu açıklamasına az önce nette tesadüfen yeniden rastladım ve paylaşmak istedim


    '' Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir lavrada ortalama
    olarak 12 yıl bekler. evet, tam 12 yıl.

    12 yıllık hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır: ağustos.

    yani topu topu bir ay...

    şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir.

    çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir.

    düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık. ömrün bir ay...

    buldun, buldun... bulamadın, bir daha yok.

    siz olsanız çalışır mıydınız?''

    Sunay Akın




    Küçükken okuduğum bu hikayenin var mı etkisi bilmem ama ben hala karıncalara gıcığımdır:))

    Pazartesi, Haziran 07, 2010

    GRİ

    Nerden çıktı bu gri hava? piyangodan falan mı? hiç yoktu gereği halbuki...şimdi bende gri oldum! haftasonu da griydi zaten...haftasonu da hiç umduğum gibi geçmedi, bu sebebten içim griydi zaten gözlerimde bulutluydu, şimdi de bu hava...benim yüzümden mi acaba bozdu havalar? üzgünüm öyleyse, evrene kötü sinyaller gönderdim demekki:) halbuki nasıl da pozitiftim?


    özetin özeti: evde otursaymışım daha iyiymiş

    .


    Kendimi biraz onarmam gerek, dedim kuzuyu alayım yanıma Mango'ya falan gidelim. ne de olsa en süper terapi merkezi... di mi ama? ama kuzu uyuyor içerde, büyümek istedi gene:)

    Zaten yağmurlar da artacakmış, sevgilicim çıkmayın dışarı dedi:(

    Erimeyiz tabi yağmurda ama şimdi zaten Defneyle yalnızken korkuyorum araç kullanmaktan, zorlamamak gerek...

    .


    Evde dolanırken eski fotoğraf makinemizde mevcut olan bir kaç fotoğrafı buldum ve ne kadar ince olduğuma bakıp bakıp iç geçirdim...
    SPOR yapmam gerek; bari en azından sevgili gelene kadar biraz yapsam ya... ne güzel olur. Hep gıptayla bakmışımdır spor için ' bu benim yaşam tarzım' diyenlere! Oysa sadece 'mekik' çeksem de yeter bu göbeğe...


    Kendime şöyleee kocaman bir şapka daha (daha dedim çünkü her yaz alırım ve her yaz sonu yok olurlar nedenini anlayamam hiç) alarak tatil alışverişine start vermeliyim... tabi Defne uygun görürse:)
    Hem zaman daha hızlanır belki, bilemiyorum...

    Cumartesi, Haziran 05, 2010

    Bana YÖK ten Otuz Yaş Süprizi ! desem daha doğru bir başlık olacak:))

    Sabahtan İzmit'e gidiyoruz tontiyle ve anneanneyle... harıl harıl çanta hazırladık, anca yer gördük vallahi. Ne zor işmiş allah aşkına, çocukla bir yere gitmek cesaret istiyor artık! Hazırlanmak az bi dert değil, zaten sırf bu yüzden pek kıpırdamıyorum yerimden, çok gerekmedikçe gitmem pek uzağa, tabi benim ki tembel işi dikkate almayın siz...ama özledim İzmit'i, çok oldu gitmeyeli, teyzemin neşesini bir paylaşalım, el emeklerini bir görelim dedik... tembellik et nereye kadar di mi ama?


    Sanırım son gezdiğim el emeği sergisi Beyoğlunda ki o 'girmeden duramadığımız' kız sanat okulu kermesiydi:) şimdi ne alaka dememek gerek, zira ben çok ama çok çok özledim Beyoğlunu! kermesini değil tabi:) sokaklarında dolaşmayı, tezgah karıştırmayı, nevizadede ki hararetli ve bol kahkahalı geyikleri, mis sokakta soluklanırken yaptığımız uzun sohbetleri....
    çok özledim gerçekten de ama neyse şimdi kendimi üzmemin alemi yok gece gece!



    'şimdiki zamana dönüyorum ve Teoman'ın dediği gibi düşünmüyorum' :)
    (şarkıda diyor ya düşünmeeeee düşünmeeeee kim anlamış ki sen anlayasın böyleeeeee)

    ...
    Buarada bugün öğrendim ki Alese boşuna girmişim:))) sevgili süper yök değişiklikler yapmış bi dolu, ama ben o kadar ilgiliyim ki yeni öğreniyorum daha:) neyse oldu bikere, bu alesimi de kullanırım bir şekilde nasılsa... pek komiğim ama ya, rahatlığın da bu kadarı! sevgiliyi kıskandırdım rahatlığımla, hayretlere düşürdüm :))
    ...

    Güneşli, sıcak, mutlu ve çok güzel bir haftasonu olsun ! ! !

    Çarşamba, Haziran 02, 2010

    RUHUMUZ HEP GENCECİK KALSIN...AMA HEPP !


    ...bugün benim doğumgünüm hem sarhoşum hem yastayım bir bar taburesi üstünde...

    Her doğumgünü çocuğu olduğumda dolanır dilime bu şarkı. İlk dinlediğimde de 2 hazirandı zaten, bahar şenliklerimiz vardı, kampüste dinlemiştim. aa ben 'çocuk' dedim di mi, yok yok 'doğum günü çocuğu'değil de başka bişi olmalı bunun adı:) e koskoca 'otuz' bu !

    Üçlü rakamlara alışmam biraz zaman alacak sanırım. Gerçi benim ruhum gencecik hala ama ''otuz'' demesi de biraz zor geldi açıkçası, böyle ağzı çok dolduruyo sanki...oo-tuzz
    ruh aynı bildiğin ruh ama ne güzel, değişmiyor yaş almıyor, ben gene bildiğin çakıltaşı...

    En güzeli fazla yormamak, hissettiğin gibi yola devam etmek...

    Çocukken otuzlu kişileri koskoca insanlar olarak görürdüm ama hiç de değilmiş öyle, içindeki çocuğu koruyabildiğin sürece ruhun da gencecik aslında...

    Öyle bir sürü mumu da doluşturmaya gerek yok pastaya, otuz mum nereye sığacak, bunun sonrası da var...bi tanecik yeter , hem dileğimin gerçekleşme ihtimali de artar böylelikle:) kolay olur söndürmesi, tek nefeste !...söndür tek nefeste, iyi ki doğdun!!! (gerçi şarkı başka birşey anlatıyordu:)


    Dilek söylenirse gerçek olmazmış sözünü es geçiyorum, zaten gayet net,
    ''sevdiceğimi yanımda istiyorum''
    ve 'çok sevgili otuzlu yaşlarımı kocacımla ve kızımla, sevdiklerimin yamacında yaşayarak geçirmek istiyorum; uzağa taşınmadan, ayrı kalmadan...'

    Pazartesi, Mayıs 31, 2010

    ÇEKİŞME


    Havalar sıcacık oldukça benim de tatil havasına girmem engellenemez bir hal aldı.. Bu kadar 'havaya girmişken' ara sıra havanın kararması bile içimdeki ''yaz geldiii'' diye bağıran kızı susturamıyor hiç...

    Bu haftasonu için aklımda 'ferahlamaya', ''bacak uzatmaya'', ''deniz kokusu duymaya'', ''arkadaş sohbeti eşliğinde koliler arasında kaybolmaya'' dair istekler uçuş uçuştu...Ve tabi ne oldu...Evdeydik...Misafirlerimiz vardı bu hafta sonu hem de sevilen misafirlerden, güzel de vakit geçti ...ama 'nasıl yorulduğumu' nasıl tarif edebilirim, nasıl empati yapmanızı sağlayabilirim hiç bilmiyorum...

    Bol bebekli, ağlamalı, mamalı püreli...bir haftasonu oldu!

    Ece Defne'nin kuzeniydi misafirimiz, birlikte gene çok tatlılardı . Her karşılaşmalarında fark ediyoruz onlarda ki değişimi...

    Bu sefer ilk kez elinden oyuncağı alındı bizim kuzunun:) Ne yapacağını merakla izledim tabi...Önce sesini çıkarmadan Erkut'u izledi... Bir Erkut'a bir oyuncağa bakıyor bizimki...Erkut bir güzel oynadı oyuncakla, evirdi çevirdi...Bizimkinin gözhapsinde hala oyuncak... Sonra Erkut oyuncağı yanına bıraktı ve anında bizim kuzu bir omuzla süper bir dönüşle geri aldı oyuncağını:) İzlemesi de pek keyifliydi!

    yani işte aynen şöyle:
    Ve bir ikincisinde yani tekrar elinden almaya çalıştığında da vermedi:))
    Defne'nin bir kitabının kapağı da çekiştire çekiştire ellerinde kaldı! Zavallı kitabı ikisi de bırakmaya yanaşmadı çünkü ve mutlu son! Zaten Defne bu aralar kağıt peçete yırtmayı da pek seviyor, yırtılınca kıkırdıyor hemen, ne varsa:)
    . . .

    yani aslında hafta içi gibiydi:)

    . . .

    Sevdiceğimin geleceği tarih bugün belli oldu! Umduğumdan fazla var ama güneşli havanın etkisi sanırım gözümde büyütmüyorum pek. Öğrenciyken de okulun kapanması yakınmış gibi gelirdi bahar aylarında... Telaşım başladı gene... Mutlu telaşım, Mesut telaşım !!!

    Cuma, Mayıs 21, 2010

    Ben Özlemedim ki Seni Kedi Özledi..


    çok özledim gene, hem de çok!!!

    öyle inkar etmekle yok 'kedi özledi' demekle olsa keşke!!! hem o zaman sevimli de olurdu.

    sevgilimin her gidişinin ardından hep şöyle olur; zaman geçer geçer geçer, sonra bir an da bişey olur içimde ve 'uyan artık' mı der 'yalnızsın' mı der... hani telefonun şarjı azalınca gıcık bir ses öter durur ya...işte o beynimin içindeki ses de başlar bilmiş bilmiş ötmeye...

    e biraz 'oyalan', 'düşünmemeye çalış' bir yere kadar, bir süre sonra sabretmenin de miadı doluyor...

    gene bitiyor pilim dedim, 'dayan' dedi bana

    huysuzluk yapmaya başladım gene dedim

    'aşkım daha bir aydan çok var kavuşmaya 'huysuzluk' için erken' dedi...


    'ece defne'de beni oyalayamıyor artık dedim' konu hoooooppp tatile geldi.....


    biliyor tatil yeri arayışı, hayaller kurması, planlar yapması oyalar, bir süre daha şarj eder beni

    'aaa cidden ya nereye gitsek ki' dedim (görüldüğü gibi ikna edilmem pek kolay:)

    aslında istikametimiz belliydi:) zaten KAŞ komple bizim yazlık sayılır, ilk aklımıza gelen yerdir, diğer beldelerden sıkıldığımızda, gidecek yer bulamayıp kararsızlık yaşadığımızda sanki yaratıcı bir fikirmiş gibi 'KAŞ'a gidelimmm' deriz.

    seviyorum orayı, anlat anlat bitmeyen anılarla dolu ve o kadar çok gezdik ki bilmediğimiz yeri yok desem şımarıklık etmiş olmam, artık 'amaaaann biliyoruz ya orayııııı' deyip hiç gezmeden, tüm günü şezlongta kitap okuyup gazete karıştırıp tembellik etmekle geçirdiğimizi bilirim yani...

    gene yaratıcılığımızı kullanıp Kaş'da takıldık kaldık gene:)


    ama artık biz üçlü bir ekibiz, bize kumsallı bi plaj gerek, şöyle kovamızla tırmığımızla oyun oynayabilelim...ece defne'de keyif alsın! aklımdaydı tee ne zamandan beri, Kaş'da kumsalı olan bi yer duymuştum clementine'den, bugün aradım orayı, dedikleri gibi bebek yatağını ayarlarlarsa bu yaz gene yazlıktayız:)

    ...

    konu bu değildi tabi...
    yani şunu demek istiyorum, tatil mevzusunu da tükettim...
    nasıl bastırırım özlemimi ben şimdi? neyle kandırırım kendimi? bir konu bir heyecan herhangi bi uğraşı...insanın kendisini kandırması öyle kolay da olmuyor...

    aslında en iyisi , biraz konsantre olayım sonra iş görüşmelerine başlamanın zamanı gibi !
    di mi kedicik?:)

    Perşembe, Mayıs 20, 2010

    Küçük Şeyler...

    hiç zor değil aslında insanı mutlu etmek...
    öyle harikalar da yaratmaya gerek yok...küçük şeyler!

    pc de yüzlerce fotoğrafı var Ece Defnenin, ama bir tanesini bile tabettirmemiştim. içlerinden en cicilerini seçtim annaneye babanneye ve nineye bir güzel albüm hazırladım. eskiden hep yaptığımız gibi. şimdi dijitale geçince çek çek ortada fotoğraf yok. e tontini 7 aylık oldu artık üşengeçliği bir kenara bırakma vakti geçiyor bile:) fotoğrafları bir bir yerleştirdim albüme, kargo da şimdi...bu bile nasıl da yetti mutlu etmeye, yüzleri güldürmeye!



    ...





    Ece Defne'm öyle hızlı büyüyor ki farkına vardığım anlar da heyecanlanıyorum; ne zamandır dönebiliyor mesela, istediği yere döne döne gitmesi için bir şeyi gözüne kestirmesi yetiyor, sonra bi bakmışsın Defne sehpanın örtsünü çekiştiriyor (şu sıralar ki hedefi:) onu izlemeye bayılıyorum artık aksiyonlu olsa da... oyun oynarken, dinlerken, mimikleri incelerken gözlerinin içi pırıl pırıl!

    hem arkadaşları bile var benim kuzumun:)) bahçede oynayan çocukları izlemeye bayılıyor, hani çocukların 'en küçüğe' olan ilgileri vardır ya, hemen Defneee diye koşup geliyorlar nasıl hoşuma gidiyor...bizim miniş duramıyor yerinde, başlıyor harekelenmeye, bıraksam gidecek sanki !

    ...


    o küçük arkadaşları bahçeye fidan diktiler geçenlerde,
    e biz de katıldık çevreci miniklere! hem de 'defne fidanı' dikerek...

    bu da sertifikası ece defne'nin !!!:))