Cuma, Mart 26, 2010

YORGUN...


nasıl da yorgunum...son iki gündür pek bi yoruldum, koşturdum... hani büyük gündü ya ayın otuzu, o yüzden gerekli işlemlerle uğraştım ve bitirdim ama değilmiş meğer:) detayları yazabilecek kadar enerjik değilim şu an ama ameliyatım mayısa ertelendi ve böylesi çok daha iyi olacakmış.
aslında tabi bu kadar pozitif karşılamamıştım bu sürprizi, hala da bir ay nasıl geçecek derdindeyim. başım çok dumanlı benim şu sıralar:)
ama en azından tüm işlemlerim hazır:)

bir de bugün de Defne'ye mama vermeye başladım. sebze çorbası, maması, mamasının sıcaklığı, elma püresi...derken kendimi yarışmada gibi hissettim, göründüğü kadar kolay değilmiş şu mama verme işi. zaten çok becerikli sayılmam, yorgunluğuma da tuz biber oldu:)

bi on gün sonra sevgili geliyor, ve beraberinde onca yolculukla:) şimdiden gözümde büyüyor çantalar, mamalar, mızıldanmalar...evime gitme heyecanımın yerinde korkularım yan gelmiş yatıyorlar:)

fotoğrafı Göcek'te balayı keyfi yaparken çekmiştim...şimdi orda olsam ne tatlı olurdu...

güzel bir uyku çekmem lazım...

Pazartesi, Mart 22, 2010

MiM !

pek keyifli doğrusu şu mim adeti... ne eğlenceli geliyor bana, minik bir röportaj gibi:) sevgili minimalist mimlemiş beni !
konumuz ise ' 2009'un neden iyi geçtiğine dair 5 madde'

hımm, düşünelim bakalım... yok yok numara yapmayacağım ve yılbaşında sevgiliye yazdığım aynı konulu mektubumu hatırladım, hafızadan kopya çekeceğim:)

1. ece defnem'le olağandışı ilişkimizin başlaması ve yine aynı yıl kavuşmamız

2. hiç aidiyet hissedemediğim şehri geride bırakıp canım İstanbuluma kavuşmuş olmam

3. böylelikle 'anneme' kavuşmuş olmam

4. sevgili ile bozcaada'da ki son başbaşa romantik tatilimiz; ya da karnımda ki bebeğimizle ilk tatilimiz:)

5. yirmili yaşlarımın son yılıydı; tabi bu kötürüm bi durum ama bu bakımdan kıymetli bir rakam 2009; keşke hiç geçmeseydi mesela:)

bol kavuşmalı bir yıl olmuş 2009; 2010 da da şimdi iş için uzak diyarlarda olan sevgilime de kavuşursam mim falan beklemeden yazarım onu da:)

vee bu MİMi paslıyorum
klavyemden dökülenler
mss müge


buarada dün 5 ayını doldurdu ece defne'm; ne çabuk geçti bu beş ay , anlamış değilim ! kocaman oldu...

Cumartesi, Mart 20, 2010

I am Alis:))

Annem ve Defne beni azad ettiler bugün...hiç olmadığı kadar hızlı (ki hiç olmaz aslında!) davranıp 16.45 seansına yetiştim...sebeb ne olursa olsun insanın özgürlüğünün kısıtlanması ne kötü diyeceğim ama diyemiyorum. hani her şeyin ayrı bi tadı tuzu var ya...o yüzden ! elimi çantama her atışımda aradığımı bulana kadar, defnenin bir mendili ya da emziği takılıyor elime ! tabi bunu bir sinyal olarak algılayıp acele etmem gerektiğini hatırlıyorum yeniden:) ama hoşuma gidiyor işte...işte o an bırakıyorum sorgulamayı, düşünmeyi; özgürlükmüş şuymuş buymuş...

Johnny Depp'i en son birlikte izlemiştik sevdiceğimle; sweeney todd filminde. filmde ki gırtlak kesme sahnelerine pek dayanamamıştı sevgili ama ben filme hayran kaldığımı hatırlıyorum:)

e zaten Tim Burton ismini görmem yetiyor, her seferinde endişesiz giderim filmlerine.

vızıl vızıl çocuk sesleri arasında 3d gözlüğümü taktım...sonra bi çukurun içine düşüp bambaşka bi diyarda buldum kendimi:)

yok yok fantastik dünyada kaybolmadım, ama küçüklüğümden beri her bunalıp sıkıldığımda, mutsuz hissettiğimde 'şimdi birşey olsa ve birden kaybolsam' düşüncem için; aslında bu Alis'in etkisiymiş demek ki deyip durdum...

hem zaten 3d gözlükten de hiç hoşlanmadım çünkü belki de benim şanssızlığımdan renkleri çok bozuyor iyice karaltıyordu. çıkardım ve bildiğim gibi izledim:)
şapkacıyı, kediyi hatta kendisini kızdıran herkes için asın kesin öldürün diye emirler yağdıran kırmızı prensesi bile sevdim...

keyifliydi ama öyle ''aaa süperdi, şöyleydi böyleydi' diyemeyeceğim...ama güzeldi...:)

çıkışta o çok istediğim, her seferinde bana göz kırpan Swatch saatime de kavuştum!

yüzüm hala gülüyor, nasıl da rahatlatıyor yalnız geçen bi dört buçuk saat...rahatlatıyor rahatlatmasına da annanesinin kucağında bana kapıyı açan, beni görünce mutlu olan miniğimi görünce hepsi uçuyor gidiyor, filmin getirdiği rahatlık tüm önemini kaybediyor...
o zaman beni tek rahatlatan Defne'm oluyor:)

Cuma, Mart 19, 2010

bir şarkı nasıl da hatırlatır bir dönemi...

tvde rastladım tesadüfen...Saba Tümer'e konuk olmuş Harun Kolçak

kendisini değil ama şarkılarını çok severim ben...

teee ortaokuldaydım, bu şarkıyı walkmanımden dinlerdim...

'yanımda kal, yanımda kal...düşlerim yetmez ki bana' !

farkettim ki yıllardır da dinlememişim

uvvv baya geçmiş hakkaten, walkman dedim di mi?:)

dinlerken o yıllar geliverdi gözümün önüne, nişantaşı-şişli-m.köy arası mekik dokuyan bi kız çocuğu...ya da genç kız mı demeliydim?

en yakın arkadaş clementıne İle yapılan fısır fısır konuşmaları hatırlattı...


yıllar nasıl da hızlı geçiyor,

sanki sadece birkaç yıl öncesiymiş gibi geliyordu, ama değilmiş:) Harun Kolçağı belirgin bir farkla görünce anladım !

amma da yaşlanmış göründü gözüme...saçları bembeyaz, kocaman bi göbek yapmış...

ya ben, ben de çok değiştim mi acaba?

e tabi ben de boş durmadım yaptım bi koca göbek !(aslında göbek değil bebek:)

ruhum hala gencecik ama...:)

Cumartesi, Mart 13, 2010

Eyvah Eyvah !


yazmadan olmaz tabi, şimdilerde herkesin dilinde EYVAH EYVAH...madem gittim gördüm bende paylaşayım:)

cuma akşamının süpriziydi, haydi sinemaya diye bir 'ses'. aslında ben bu teklifi başka bir sesten işitmek istemiştim 1,5 ay önce ama neyse...o başka bir yazının konusu..:)(kapris potansiyelim oldukça yüksek görüyorsunuz ki!)

çok tuhaf birçoğunuz için biliyorum, çünkü benim içinde oldukça tuhaf, kaççç zamandır çok istediğim halde bir filme bile gidememiş olmak. minişimden fırsatını yakalamış olsamda hep birşeyler beni vazgeçirdi, işte bu yüzden hemen ok dedim!

koltukta ki yerime yerleştim bir güzel, sonra durduramadım gene düşüncelerimi...ne vardı sanki sevgilimle gelseydik ocakta ki gelişinde diye...

aman düşünme işte neyse ne, neredeyse iki ay olacak...defne gibi oldum bende mırıl mırıl...

film Çanakkale Geyikli'de başladı ya hani...içim ısındı...E doğal olaraktan hemen yazı, sıcağı, tatili düşündürdü. Geyikli'nin sıcak denizine girmek istedim.
hafiflemek ve ıslak bikinime aldırmadan feribotla bozcaadaya geçmek istedim...

ve sevgiliyle geçen yaz yaptığımız romantik tatilimize dair her ayrıntıyı hatırlattı bana bu güzel film.

tabi bunlar aklımın bir köşesindeyken filmi de izledim:)

konu bakımından aslında abartıldığı kadar yok bence ama gerçekten çok keyifli, bol kahkahalı, eğlenceli...bir film

bir kısmının Geyikli'de çekilmiş olması ve trakyalı ağzı kullanılmasına ise tek kelimeyle bayıldım...

filmin resmi sitesinde ki 'kamera arkası' görüntüleri de film kadar keyifli. izleyin bence...

Pazartesi, Mart 08, 2010

Sevgiliye Öneri


hadi ısınsın artık havalar,zaten hava karardıkça karadı, şu karanlık havadan bi kurtulalım. zaten soğukları da hiç sevmiyorum ! nisan gelsin bir an önce, hem de en hızlısından...

herşey yolunda gitsin ve gelsin artık sevgilim! tıngır mıngır gidelim her yere:))defneyle oynayalım, salya fışkırtma yarışı yapalım:)...mutlu mesut bi de üçümüz olsak...olmaz mı?

geleceğin hepi topu 3 haftanın sadece bi haftası başbaşa olacağız ya...ne yapacağımı şaşıracağım gene...zaten önceki gelişinden kalan kızgınlığımdan plan da yapmıyorum! e senin yapacağın planla ne kadar birlikte olabiliriz pek emin de olamıyorum:)

aslında şeytan diyor ki paylaşma kimseyle, kopar cıngarı, al sevgilini kızınla birlikte, çıkar tadını...

az kaldı zaten cıngara...e haklıyım ama

bu gelişin ailenin son şansı olacak sevgili:) iyi değerlendirsinler !





(yazı başladığı gibi bitmedi di mi? bugün kadınlar günü ya, sanırım kapris yapma hakkımı kullandım:)

Perşembe, Mart 04, 2010

To Be or Not To Be !

başıma sarılan beladan az bir kayıpla yırtıcam galiba...içimde öyle bir his var:) yok yok ameliyatı kastetmiyorum. sıkıntı bir değil ki...mıknatıs gibiyim...ya da yok yok aynı dizilerdeki gibiyim...bir mevzu bitiyor yenisi başlıyor:) oturduğum yerden bir dolu hikaye içindeyim sanki...

boşuna demiyorum ki sıkıldım kendimden diye, neyse ki sevgili hep arayıp beni bi dolu pohpohlayıp veriyor gazı, çözümlerini döküyor ortaya, rahatlatıyor ya... hayattaki en büyük ikinci lüksüm benim! birincisi annem:))

birazdan da ecedefne uyanır biraz cilve yapar biraz konuşur benimle...ohhh !gene bir doz mutluluk almış olurum...

bu arada ayın 30 u büyük gün benim için, hani şu ameliyat; artık ya herrü ya merrü:)bu deyime de kopuyorum her defasında; ya batıcaz ya çıkıcaz...(artık hiç düşünmeyip ti'ye alıyorum, korkmayıp kahramanlık yaptığım manası çıkarılmasın, deliliğe vuruyorum işi diyelim:)

Çarşamba, Mart 03, 2010

MİSKİN KEDİNİN ÖZELEŞTİRİSİ !


miskinleştik azar azarrr heyyy !
şu rehavet hapından herkese yutturmuşlar...bir dikiş tutturmuşlar zor işe hiç gelmezler !!! (yarım yamalak hatırlayabildim ama bu kadarı bile yeter sanırım: )

aslında ben bile sıkıldım kendimden bu ara...kızmıyor da değilim kendime. bebeğimden arta kalan zamanımı öylesine boşa geçiriyorum ki miskin miskin. gerçi bu ara toparladım kendimi...(aman da aman, yalana bak)

Defneyle vakit geçirmek çok keyifli, üzgünsem (o kadar çok müsaitim ki kendmi üzmeye) bile 'bir gülücüğü yetiyor' kendime gelebilmem için...öyle beni çok zorlamaz da tontinim. günün çoğunu uyuyup büyüyerek geçiriyor zaten. arada da azıcık oyun azıcık meme...sonra cup sıcak yatak gene.. hava güzelse parkta bi yürüyüş...

ben mi ne yapıyorum ? eee .... alese gireceğim... süper.... ama bir türlü yakamdan düşmeyen matematiğe biraz sempati duymaya çalışmalıyım. 'azıcık' soru çözmek yarar mı işe? umarım...
ama bolca olan vaktimi soru çözmeye ayırmıyorum...tembel öğrenciyim ben

sınav olup bittikten sonra çok üzüleceğimi de bile bile hem de

elimde herzaman okuduğum bir kitabım hep olur ama sınava çalışmam gerek diye kitap da okuyamıyorum (nasıl ama:)konsantre olamıyorum kitaba, aslında şu an soru çözsem daha iyi, dikkatimi veremiyorum diyorum ve bırakıyorum kitabı(tembellik diz boyu...)

e kitabı bırakıyorsun, çalış bari !

o kadar kötü sayılmam aslında, masa başına oturdum bi kaç kere...ama sonra 'bura rahat değil yatarak çözeyim...' 'yok bişeyler yiyeyim sonra çözerim...' 'biraz nette dolanayım öyle....'
çalışacağınız zaman yanınıza neler alırsınız? su, konuyla ilgili materyaller...vs.
ben mi? söylemeye utandım şimdi...neyse

yani bildiğiniz tembel öğrenci...bendeniz

size, Defneden önce felsefe öğretmenliği dışında birde rehber öğretmenlik yaptığımı söylesem gülersiniz di mi... sevgili gülüyo zaten bana, 'elin çocuklarına yaptığın programlardan bi de kendine yapsan' diye... şimdi bir öğrencim bilse bu halet-i ruhiyemi 'ya hocam konuşuyodunuz o kadar artis artis...' der şüphesiz...

yok ya terzi-sökük meselesi de değil bu. hani diyordum 'terzi kendi söküğünü dikemez'miş diye ama bu düpedüz tembellik. ne yapmam gerektiğini ve ne yapmadığımı biliyorum halbuki...

aman neyse ne işte...daha 2 ay falan var nasılsa. zaman öyle hızlı ki, bu yazıyı yazarken bile hoppp 3 MART oldu... hay senin...

şu sınav ve başvuru tarihlerine de bir baksam iyi olacak...
korkum o ki başvurup da girmediğim o sınavlara benzemesi...

gerçekten zor geliyor bu saatten sonra ! sınavdı, şuydu buydu... yok yok kararlıyım ! kesin gireceğim sınava.
en büyük dileğim 'DEFNECE' sorumluluk alma bakımından babasına benzesin! hatta her konu da benzesin babasına...:) içim rahat eder böylelikle...